Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı—Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Seyyid Seyfettin Ocağı evladı.—Allah Muhammed ya Ali.
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA




Aleviler ve 30 gün Ramazan orucu…
Orucun, zahiri ve batıni boyutuna baktığımızda, zahiri boyutu yani madde aleminde; Nefsini tığlamak ve sahip olmaktır. Allah’ın verdiği nimmetlerine şükretmektir. Yoksul, yetim, çaresiz ve sağlığı kendisini geçindirmeye yetmeyen insanlarımızın çaresizliklerini, sıkıntılarını ve umutsuzluklarını hissedip, merhamet duygularının gelişmesi, vicdan mahkemesinin harekete geçmesiyle, çaresiz insanlara yardım elini uzatmak ve paylaşmaktır.  

Batıni boyutu ise; Gerçek müminlerin orucu, bir ömür boyunca devam eder. Doğru olan odur ki, gece gündüz bütün azalarını kötü duygulardan sakınmak-korumak zorundadır; Kötülük etmemek, zulümkar olmamak, kimseye fenalık düşünmemek, duygularını kötüye kullanmamak, her daim için paylaşıcı olmak, yardım elini uzatmakdır. Demek ki asıl olan ve oruçla amaçlanan da budur. 

Ramazan ayının kutsallığı...
Hz.Muhammed Mustafa daha kendisine peygamberlik nazil olmadan önce her zaman yaptığı gibi bir Pazartesi geçesi hira mağarasına çekilmiş, bütün varlığıyla Canab-ı Hakk’a ibadet ve dua ile meşkul olmuştur. Bu esnada, melek Cebrail’in gelişi Hz.Muhammed Mustafa’ya ayan olur.
 

Melek Cebrail, Hz-Muhammed Mustafa’ya; Oku, demiş.
Hz.Muhammed Mustafa; Ben, okuma bilmem.

Melek Cebrail; Hz.Muhammed Mustafa’yı tutarak kendisine tekrardan oku demiş.
Hz.Muhammed Mustafa; Tekrarliyarak ben, okuma bilmem diye cevap vermiştir. Çünkü O, Allah’ın sırrına varamadığı için, O’nun ilahi kelamını okuyamamıştır.
Melek Cebrail; Yine Hz.Muhammed Mustafa’yı tutar, sirkeleyip bıraktıktan sonar kendisine oku demiş.

Hz.Muhammed Mustafa; Ne okuyayım? diye cevap vermiş.
Melek Cebrail; „Insanı yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku, Rabbin Ekrem’dir, en büyük çömertliğin sahibidir. O’dur kalemle öğreten!, Insana bilmediğini öğreten“, demiş. Hadislere göre böylece Alak suresinin ilk 5 ayeti 610 yılında, Ramazan’ın 27’ci gecesi Hz.Muhammed Mustafa’ya inmiştir.
 

Diğer bir neden ise; Şahı Merdan Ali miladi 661 yılı Ramazan ayının 19’cu günü kiralık katil Ibni Mülcem tarafından zehirli bir kılıçla evinden uzaklaştıktan sonra arkadan saldırıya uğramış, başından aldığı darbe neticesinde üç gün sonra yani Ramazan ayının 21’ci gecesi Hakk’a yürümüş olmasıdır.  

Muaviye, Şahı Merdan Ali’nin ölüm haberini alınca „çok şükür, çok şükür Ali’den kurtuldum!“ diyerek üç gün üç gece bayram ilan etmiştir. Sokaklarda davul zurna çaldırıp, çocuklara şeker dağıtarak şenlikler yaptırmıştır. Her yıl tekrarlanan bu uygulama zaman içerisinde Ramazan bayramı, aynı zamanda „Şeker bayramı“ olarak da kutlanmaya başlamıştır.  

Yine Kerbela’da Imam Hüseyin ve Ehli Beyt’inin katledilmesinden sonra Yezid, Nisa Suresi 92’ci Ayet gereği; „Bir kişi eğer ki bir kişiyi öldürüse Allah’a tövbe olarak iki ay kesiksiz oruç tutması gerekir“. Ve Yezid bu Kefaret orucunu kendi ordusuna 60 gün ve halka ise 30 gün zorla tutturmuştur.  

Aleviler açısında en öenemli nokta; Akılla yanaşılmadığı gibi, birileri tarafından ön görülen şartlara ve koyulmuş kurallara şeklen uyma vardır. Bu da şekilciliğin ta kendisidir. Işte Alevilerin sorunu Emevi hanedanlarının uygulaması olan 30 güğnlük oruçtur yani şekilciliktir fakat orucun kendisi değildir. Dolayısıyla Ramazan Ayı; Aleviler açısından Şahı Merdan Ali’nin katledildiği bir matem ayıdır, Emevi hanedanları ve onlara uyanlar açısından bayramdır, şenlik günüdür.  

Ramazan ayında, oruç tutma meselesi nedir ne değildir?
Ramazan orucu Kur'an-da bakara Suresi 183-184-185 inci ayetlerde geçmektedir... 
1- Bakara Suresi 183’cü Ayet’in Türkçe’si; „Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.“ (Y.N. Öztürk)

2- Bakara Suresi 184’cü Ayet’in Türkçe’si; „Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.“

3- Bakara Suresi 185’cü Ayet’in Türkçe’si; „Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.“
 

Ehli Sünnet Vel Cemaat ve Şii/Caferiler bu ayetlerle Alevileri töhmet altında bırakmaya çalışmaktadırlar lakin çabaları nafiledir. Şimdi de bu ayetlerle verilmek istenen mesaj nedir? ona bakalım. 

1- Ayet 183 ile anlatılmak istenen; Ademoğlunun kötülüklerden, yanlışlıklardan, şüpheli hallerden kendini korunması, nefsine sahip çıkmasıdır. Allah’a karşı kulluk vazifesini ve topluma karşı da ahlaki, sosyal sorumluluklarını yerine getirmesidir.
2- Ayet 184 ile anlatılmak istenen; Bazı sebeplerden (Hastalık, yaşlılık, yolculuk, vs.) dolayı oruç tutamıyorsanız bunun karşılığında ihtiyaç sahibi olanların ihtiyacını karşılamak, yiyecek almak, aç insanların karnını doyurmak gibi fedakarlık ve yardımında bulunmak aynı manadadır çünkü önemli olan niyettir.

3- Ve Ayet 185 ile anlatılmak istenen ise; Insan aleminin Allah’a, manevi huzura erdirici, şeksiz deliller, ispatlar, hakikati ve yanlışı birbirinden ayıran Allah’ın kelamı, ilmi, kanun nizamı olan Kur’an-ı Kerim, 610 yılında, Ramazan ayının 27‘ci gecesi inmiş ve insanoğlu müjdelenmiştir.
 

Dolayısıyla insanları hidayete, huzura erdiren Allah‘ın manevi adaletine karşılık; Allah’ın yüceltilmesi, anılması, hatırlanması için oruç tutmak, dua etmek, muhabbet etmek, yardım elini uzatmak, olanların olmayanla nimetini paylaşılması istenilmektedir ve Canab-ı Hakk, bunları yaparken de kendinize eziyet etmeyin diyor.  

Lakin 30 gün oruç sayısı veya zaman limiti söz konusu değildir. Şöyleki; „Şehr-u Ramadan“ deniliyor. „Şehr-u“ = Ay-dolun ay demekdir. „Ramadan“ ise Ramazan(Kamer aylardan dokuzuncusu) yani Ramazan ayı demektir. Bu gerçeklikten yola çıkarak her insanın bilinci dailindedir ki bir ay, 30 gün dolun ay olarak geçirmesi mümkün değildir, 3 veya 10 gün arasıdır. 3 veya 5 vakit namazda da olduğu gibi 30 günlük orucun da Allah’ın hükmü değildir, Ehli Sünnet Vel Cemaat ulemalarının uygulamasıdır. Dolayısıyla 30 günlük oruç; Allah’ın hükmü değil, Emevi hanedanlarının uygulamasıdır. 

Diğer bir gerçek ise; Bakara Suresi, Hz.Muhammed Mustafa’nın hicretinden sonra Medine de inmiştir. Hz.Muhammed Mustafa, 63 yaş yaşamıştır. Verilere göre Hz.Muhammed Mustafa, Medine’ye 55 yaşında hicret etmiştir. Şimdi soruyoruz; Hz.MNuhammed Mustafa, bu hicretten önce hangi orucu tutuyordu?  

Diğer bir yanlış mantık ise; Allah’ın kelamında az veya fazla kutsallık anlayışı söz konusu değildir. Yani ayetin biri az, bir diğer ayet ise fazla kutsaldır mantığı tamamen yanlış ve suçtur. Çünkü Allah’ın kelamı tekdir ve açık kapıya yani soru işeretine yer bırakmaz. 

Neden Ramazan’ı tutmuyorsunuz, sahura kalkmıyorsunuz?
Insanları oruca zorlayanlara Hakk aşığı Kul nesimi, şu cevabı vermiştir:
 

„Biz bir oruç tutarız,
Ramazana benzemez“ diyor.

Ozan Ibreti’nin cevabı ise, şöyledir;
Ilme değer verdim, uykudan kalktım, 
Sarık seccadeyi elden bıraktım, 
Vaazın her günkü vaazından bıktım, 
Ramazanı sele verdim de geldim, diyor.
 

Ozanlarımızın da belirttiği gibi Alevilerin, oruç ile bir sorunları olmadığı gibi, sadece Emevi Arap örf adetlerini dinin esasları olarak algılayan Ehli Sünetin Vel Cemaat’a suç ortağı olmamaktır. Alevilerin oruçları; Hızır Orucu, On Iki Imam orucu, On Dört Masum-u Pak orucu, Fatma Ana orucu ve 48 Perşembe oruçlarıdır. 

Günümüzde Ramazan ayı Allah’a yakınlaşmak, yalvarmak-yakarmak, ibadet yapmak, yardım elini uzatmak, fakirlere yardımcı olmak yerine kurum ve kuruluşlar tarafından; Eğlence, şenlik, göstermelik oruç iftar programları düzenleyerek tüketim ve para kazanma hedeflenmiştir yani ibadet ayı yerine karnaval ve festival ayı olmuştur. Bu yanlışa bir de oruç tutmayan insanların, meydan dayağına çekme zülmü eklenmiştir. 

Oruç ve ibadet yapmak isteyen Alevi canlarımız, Ramazan ayında her Perşembe günü niyetlenip ibadetlerini yerine getirebilirler. Bu da, her canın kendi takdirine kalmıştır.
Aşk ile, gerçeğin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Bismişah, Allah Allah! 
Şubat 2023 depreminde hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa, geride kalan halkımıza sabır ve yaşam mücadelelerinde başarılar diliyoruz. 

Bu evreni, yaradan yüce Allah’ım!
Şahı Maerdan Ali hürmetine;
Çıkar için yaratılan bölücülüğe, düşmanlığa,
Din adına kan dökmeye, insanlığa sefalet getiren savaşlara,
Rahman ve rahim olan ismin hakkı için barış ortamı içerisinde,
Son ver yüce Allah’ım! 

Bütün dünya insanlarına dostluk ortamı içerisinde,
Kardeşçe yaşamalarını nasip eyle.
Hırslarını merhamete, kinlerini sevgiye,
Düşmanlıklarını barışa çevir yüce Allah’ım!
Bizleri de görünür, görünmez, kazadan, beladan, ateşten, affetten,
Zalimin zülmünden, şeytan’ın şerrinden koru ya Rabbim! 

Evliyaların, embiyaların yüzü suyu hürmetine;
Merde, namerde muhtaç eyleme.
Rahmetini, bereketini bizlerden esirgeme. 

Ya Cenab-ı Hakk!
Dualarımız, hasta olan canlarımızın derdine derman ile şifa ola.
Zorda, darda olanlara, sağlıklı ve huzurlu günler nasip ola.
Hakikat alemine göçmüş canların, ruhu şad ve mağrifeti bağışlanmıș ola.
Okuyan insanların zihni açık, başarıları daim ola,
Darda, zorda olanlara, yetiş carımıza diyenlere sen yetiş ya Bozatlı Hızır! 

Hakk Muhammed Ali aşkına cem geceniz mübarek, ibadet ile dua eden, çerağ uyandıran cümle canların dilde dilekleri ve gönülde muradları kabul ola.
Dil bizden kabulü Canab-ı Hakk’tan ola. Allah Allah… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı= 

Alevi ve Radikal islam, Şeriat anlayışı...
Şeriat kelimesi, arapça bir kelimedir. Dolayısıyla daha çok arapçada kullanıldığı anlamıyla bilinir. Ancak Aleviliğin tasavvuf öğretisinde ise, bambaşka bir anlamı ifade etmektedir.
 

 

Dört Kapı Kırk Makam üzerine kurulu Alevilik inancında, ilk kapı ve buna bağlı on makam, şeriat kapısıdır.  

Alevi inancındaki, şeriat ile Radikal islamlıktaki şeriat anlayışının yorum ve algısı farklıdır. Radikal islamlıkta Hz.Muhammed Mustafa, Tanrı buyruklarını Melek Cebrail aracılığiyle insanlara ileten bir aracıdır yani Allah ile kul arasında bir aracının varlığı, söz konusudur.  

Alevilikte ise, şeriatın Tanrısal kaynakları doğrudan doğruya insan olarak Hz.Muhammed Mustafa’nın iç güdüsel zekasının, sezgisel aklının ürünüdür yani Allah ile kul arasında aracı bulunmamaktadır.  

Buyruğa göre, şeriat kapısı: Gemidir, bilmektir, kulluk etmektir, ilimdir, tendir, kapıdır, mumdur.  

Batın alemde Allah’ın kesin eğemenliğine karşın, bu alemin bir yansıması olarak algılanan, şeriat adıyla anılan ve zahiri dünyada ki işler ise, Allah’ın bilgisi ve denetimi dışında yürür. Burada insan kesin eğemendir fakat takdir ise, yanlız Allah’ındır..  

Şeriat kapısı, arayış ve kendini bulma kapısıdır. Dolayısıyla şeriat kapısınıdaki bir kişi, aradığı soruların cevabını ve aydınlığa giden yolu bulabilmesi için, kendisini irşad edebilecek bir Pir bulmalıdır.  

Pirlik makamında oturan bir yol önderi, kendisine gelen yol evlatlarını irşad edebilme yeteneğine sahip olması gerekir. Eğer bu yeteneğe sahip değil ise, o zaman pir makamından uzak durmalıdır çünkü yol açısından zulüm olur.  

Şeriat kapısında aradığını bulan, bulduğunu akıl ve maktığı ile tasdik eden bir kişinin ikinci durağı, tarikat kapısıdır. Çünkü Hakk ile hakikatı idrak etmek, ancak köklü bir ruh olgunluğuna sahip olmakla mümkündür. Bu aşamaya ulaşmış bir kişinin, manevi ve ruhi olarak, yeniden doğması demektir.  

Hz.Muhammed, dini açıkladıktan sonar; Elif ve Lam koydu burdaki mana; Zahir ve batın ilmi manasındadır. Zahir, Hz.Muhammed Mustafa’dır ve batın ise, Şahı Merdan Ali’dir. Ve ardından şeriat ortaya çıktı; Daha sonra tarikat, marifet ve hakikat ilim irfan kapıları ortaya çıktı.  

Şeriat, Hz.Muhammed’in şanına; Tarikat, marifet ve hakikat ise Şahı Merdan Ali’nin şanına gelmiştir. Şeriat Hz.Muhammed’de zahirileşti; Tarikat, marifet ve hakikat ise, Şahı Merdan Ali’de sır oldu… 

Bu dört ilim irfan kapılarını özetlersek...
1- Şeriat, lambadır.

2- Tarikat, fitildir.

3- Marifet, lambaya konan yağdır ve

4- Hakikat ise, lambanın verdiği ışıktır.

Aşk ile, ilim Irfan ışığı rehberimiz olsun…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=




Gelin yolumuzu, ilim irfanla sürelim…
Insanı, Hakk ile hakikate ulaştıran yeğane vasıta bilgidir.
 

Madem ki bizim, bir yolumuz vardır ve bu yola ikrar vermişiz o zaman yolumuzun ilim irfanını öğrenmek, öğretmek ve yaşatmak zorundayız.  

Öğrenmek, bilgiyi arayıp  bulmakla mümkündür ve yaşatmak ise, öğrendiğimiz bilgiyi paylaşarak başka insanların öğrenmesini sağlamakla mümkündür.  

Bilgi, insanın içinde ki karanlığı aydınlatan ışıktır ve insanın içindeki karanlık, bilgisizliktir. Bilgisizlik insanı cehalete, kula kulluk etmeye mahküm eder.   

Bundan ötürüdür ki Şahı Merdan Ali; „Cehaleti, ilimle geri çevirin“ demiştir.
Hz.Muhammed Mustafa; „Ilim, çinde de olsa gidip alınız“ buyurmuştur ve yine

Şahı Merdan Ali; „Bana bir harf öğretenin, kırk yıl kölesi olurum“ buyurmuştur.
 

Gönlümüzün gıdası, muhabbettir ve aklımızın gıdası ise, ilimdir. Dolayısıyla gönül, muhabbet ile ve akıl ise, ilimle aydınlanır.  

Gelin yolun ilmihal bilgilerimizi, birbirimizle paylaşalım; Okuyalım, dinleyelim ki kendimizi en iyi şekilde ifade edebilelim. Bilmediğimizi soralım ve bilen canlarımız cevapliyarak öğrenmiş olalım.  

Bu ilke doğrultusunda birbirimizi ilim suyu ile yıkıyalım, yunalım, arıtalım, temizliyelim ve yolumuzun ilim irfan ile donatalım ki Hakk meydanında, Pir huzurunda verdiğimiz ikrara laik olalım.  

Dolayısıyla yolumuzu, ilim irfanla sürmemiz gerek ve bu ilim irfanı doğru kaynaktan, iyi niyetli insanlardan öğrenmekle birlikte öğrendiklerimizin doğruluğunu, araştırıp elekten geçirmekle mümkündür. 

Sanal alemde ve hatta günlük hayatımızda menfaatçılar, din tücar ve simsarları, mantar misali günden güne çoğaldıkça çoğalıyorlar. Işin acı tarafı inancı veya dini kendi algıladıkları bilgi doğrultusunda birşeyler biliyormuş gibi ezbere bilgi satmaktadırlar.  

Yanlış, yarı yamalak bilgiler insanı uçuruma götürür ve farkına vardığınızda, belki de geç kalmış olabilirsiniz. 

Bir Ata sözü, şöyle demekte; „Yarım hekim candan, yarım hoca dinden eder.“ Demek ki neymiş efendim işi, ehlisine yaptırmak gerekiyor. Aksi takdirde yanlış bilgiler istediğimiz sonucu değil, ters bir sonucu verebilir.  

Sonuç itibariyle hekim dururken, hekimlik taslayan birinin tedavisine başvurulması, insanın hayatına mal olabilir. Dini bilgisi yetersiz kimse de kendi görüşlerini, dinin esasları imiş gibi insanlara aktarark onların dinden soğumasına sebep olabilir. 

Bununla birlikte günümüzde şifa eli, şifa suyu, kahve falı, kurşun dökmek gibi hayalci, hurafe yani dine, inanca mal edilmiş akla aykırı, uydurma ve yanıltıcı çıkar ve menfaat unsurlarıdır. 

Eğer insanlar düşüncesinde, fikrinde, duruşunda hür ve özgür olurlarsa kula kulluk yapma yerine ilimle insanlık vasfına erebilirler. 

Gelin halimizi hal, yolumuzu yol eyleyelim. Verilen ikrara laik olmak için yolumuzu, ilim irfan ile sürelim.
Aşk ile, yolun ilim irfan demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevilerde, 21 mart günün anlam ve önemi…
Şahı Merdan Ali'nin, mübarek doğum günü ve Nevruz Bayramınız kutlu olsun.

* Şahı Merdan Ali’nin doğum günü hakkında ve
* Nevruz. 
 

21 Mart, Şahı Merdan Ali’nin sembolik doğum günüdür…
Çünkü Alevilerin inancına göre Şahı Merdan Ali, ilahi güce sahip olmasıyla birlikte yer ile gök henüz su iken Yeşil Kubbe’de nur olarak varolduğu gerçeği yatmaktadır. Dolayısıyla varoluş ötesine ait bir nurun doğum ve Hakk’a yürüme günü olamaz. 
 

Bu gerçeği doğrulayan diğer bir kaynak Şahı Merdan Ali, her dönemin peygaberiyle sır olarak gelip gitmiş ve onlara Rehberlik yapmış olmasıdır. 

Yer gök henüz su iken, Yeşil Kandilde nur olan Şahı Merdan Ali’nin ne zaman doğup ne zaman doğmadığını Aşık Agahu’nun nefesinden anlayabiliriz. 

Ki yer gök su iken Cebrail’e rehber Ali oldur. 
Gel ey vaiz Ali'nin vasfın evvel Hüda'dan sor,

Ali'yi ta ibn-i Adem olmadan iptidadan sor,

Ali kimdir Veli kimdir bilem dersen bu esrarı,

Anı hiç kimseden sorma, Muhammed Mustafa'dan sor.
 

Ki yer gök su iken Cebrail'e rehber Ali oldur,
Cihan halk olmadan evvel kevneyn'in (bu mülkün) temeli oldur,

Musa ile tur dagında binbir kelam hatm edendir,

Dile Tur-i Sina'dan sor dilersen Lenteran'dan sor.
 

Çık kürsüye ey vaiz Ali'den söyle bir pendi,
Ali'nin hakkına gökten yere yüzdört ayet indi,

Kur'an-da metheyleyip vechinde dedi, Hakk kendi,

Dile Yasin Taha'dan sor, dilersen Hel Eta'dan sor.

Aşık Agahu
 

21 Mart günü, Şahı Merdan Ali’nin doğum günü algısı; O’nun faziletlerine, hikmetlerine, vs. dayandırılıp zahiri anlamda sembolik bir doğum günü atfedilmiştir.  

Dayandırılan anlam ve sebepler…
* Şahı merdan Ali nin, yeryüzüne zuhur ettiği gündür.

* Şahı Merdan Ali zahiri alemdeki Fatma-tüz Zehra Ana’nın evlilik günüdür.

* Gece ile gündüzün esitlendigi gündür.

* Doğa ile tabiatın dirildiği, uyandığı, hayat bulduğu, yeserdiği ve guzelleştiği, toprak altında ve toprak üstündeki bütün canlı mahlukatın can bulduğu gündür.

* Şahı Merdan Ali’nin, Batın aleminden zahir alemine tezahur ettiği gündür.

* Iki Cihan serveri Muhammed Mustafa, Hakk’ın emri üzerine Gadiri Hum’da velayet makamını, Şahı Merdan Ali’ye bağışladığı hidayet günüdür. Bu gün, bayram ve şenlik eşliğinde kutlanır.  
 

Bu ve buna benzer anlam ve sebeplerden ötürü Şahı Merdan Ali yeniden dirilişin, yaşamın hayat bulduğu ve canlandığı günün sembolü olmuştur. Bu güne, Nevruz denilmiştir.  

Dolayısıyla 21 Mart; Şahı Merdan Ali ile Toprak ananın, doğum günüdür. Mübarek, kutlu ve tüm güzelliklere vesile olsun. 

Nevruz bayramı...
Nevruz, Farsça bir kelimedir ve yenigün anlamına gelmektedir. Miladi takvime göre, 21 Mart günü Nevruz ve Nevruz bayramıdır.
 

Nevruz Bayramı, kimi toplumlarda din ağırlıklı olurken, kimi toplumlardada tamamen siyasel veya sosyal içeriklerle kutlanır. Fakat tüm toplumların birleştiği ortak bir nokta vardır, Barış ve hoşgörü istemleridir.  

Yeni günde; Gece ile gündüzün eşitlendiği, uzun ve çetin kış koşulları arasında ilk baharda bereketli toprakların sessizliğinde kardelen çiçeklerinin tomurcuklarını açtığı, tarım ve hayvancılığa dayalı toplumların yeni bir yıla umutlarla başladığı, yağmurların bereketlerini saçtığı günlere denk gelmesinin elbet etkileyici yanları vardır. 

Ya Cenab-ı Hakk!
Bu mübarek, kutlu ve nurlu günün hürmetine;

Insanlık alemini Dünyada olan biten musibetlerden,

Hastalıklardan, şerlerden kurtarmanı dileriz.

Hayırların fethi ve şerlerin defi için;

Ya Muhammed, ya Ali! Medet, mürvet.
 

Şahı Merdan Ali’ye, bayram nedir diye sormuşlar; „Günahsız geçen her gün, bayramdır“ demiştir. O zaman her gününüz, bayram olsun.
Aşk ile, Şahı Merdan Ali’nin demine Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Senlik ve benlikte değil, hizmette yarışalım...
Yunus Emre, yıllarca dergaha odun taşırmış.

Bir gün Piri Taptuk Emre; “Ey Yunus! Yıllardır dergaha odun taşıyorsun, bu odunların hiçmi eğrisi yok? eğrisini getirmedin” diye sorar.
 

Yunus Emre; “Pirim, çünkü bu dergah doğruluk kapısıdır ve eğri odun giremez” cevabını vermiştir. 

Yunus Emre’nin, “Bu Dergah doğruluk kapısıdır” sözündeki mana; Muhammed Ali yolu, hizmet ve arınma kapısıdır. Kötü ahlak ve alışkanlıklardan dolayısıyla kinden, kibirden, kıskançlıktan, çekememezlikten yani insanların nefsi emarelerden arınmadıkları müdetce yapılan hizmetin hiç bir anlamı yoktur. Göstermelik ve sadece kendi nefsini tatmin etmek olur ki, buda kendi kendini kandırmaktır. 

Alevi inancında niyet esas olduğu için, hayatın her alanında bu ilkeye bağlı kalınmalıdır. Ancak niyet deyip de işin kolayına kaçmak veya kurnazlığını yapmak, asıl kötülüktür. 

Asıl kötülük, ben daha iyi bilirim benden iyisini bilen varsa hodri meydan sözünde yatmaktadır. Senlik benlik kavgasından, mangalda kül bırakmamak teorisinden, ahkam kesme şovmenliğinden, bilircilik hastalığından, kurtulmanın yolu manevi hizmette yarışmakla mümkündür. 

Çünkü Muhammed Ali yolunda amaç hizmettir, senlik benlik kavgası değilidir. Bu hizmet, yolun ilim irfanını insanlara sunarak tanış olmalarını sağlamaktır.

Gelin Hakk ile hakikat yolunda, ikiliği birleyelim ve Muhammed Ali yolunda, insanlığa hizmet edelim. Aleviler olarak, Muhammed Ali yolunda senlik ve benlikte değil, hizmette yarışalım. 

Insanın hayırlısı; Kendi rızasıyla insanlara hizmet edendir, yardım elini uzatandır, Hızır gibi gerektiği yerde hazır ve nazır olandır. Çünkü Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve insanların gönlüne taht kurmak hizmet, şefkat, merhamet ve sevgiyle mümkündür. 

Allah’ın hoşnutluğunu ve insanların sevgisini kazanmak, doğadaki tüm varlıklara karşı kendi sorumluluğunun bilincinde olmakla mümkündür. 

Bu sorumluluk gönül, ilim, irfan ve aşk ile mümkündür...
Gönül Cenab-ı Hakk, irfan Hz.Muhammed Mustafa ve ilim Şahı Merdan Ali’dir. Aşk ise, Hakk Muhammed Ali’nin birlenmesidir. Çünkü ilim ile irfan, gönüldeki aşkın odunu ve ateşidir. Aşk olmazsa gönül çoşmaz ve ilim ile irfan kendinden habersiz kalır.
 

Gönüldeki aşk ateşinin alevlenmesi için Hakk Muhammed Ali sevgisi, irfan ile ilminin birlenmesi gerekir. Bundan dolayıdır ki, Aşkın cezbesine varmayınca, Hakk’ın sırrına erişmek mümkün değildir.  

Aşkın sırrına erişmeden, ilim şehrinin kapısı bulunmaz ve kapı bulunmazsa şehre girilmez. Ilim şehrine giremeyen, ilimden ve ilim de, kendinden habersiz kalır. Bu inanç, El ele el Hakk’a inancıdır.
Aşk ile, ilim ışığı rehberimiz ve hizmet aşkımız daim olsun...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Herkes, kendi inancını kendisi için yaşar...
Güzel dost! Dinini veya inancını bir başkası için değil, kendin için yaşa. Başkası için yaşanan bir inanç, kula biat etmektir ve bu da, kula kulluktur. Fakat kendin için yaşadığın bir inanç, senindir ve bu da, Allah’a kulluktur. Tercih senindir.
 

Aleviler, inancını kendileri için yaşarlar; Bir başkasının ne deyip demediği, Alevileri pek de bağlamaz ve bağlamamalı da. Çünkü Alevilerin bir başkasının inancına müdahale etme hakkına sahip olmadıkları gibi, bir başkasının da Alevilere müdahale etme hakkına sahip değildir. Herkes kendi inancını, kendisi için yaşar.  

Bu durum, Alevilik konusunda da böyledir. Insanlıktan uzak kula kulluk eden, birilerin cantacılığını yapan menfaatçı mahluklar ileri geri konuşur ve söylenirler. Fakat önemli olan Alevilerin, bu gibi kişileri dikkate alıp ve her yazdığı kelimeyi, cümleyi kendilerine dert edinip paylaşmamalı ve peşine düşmemelidirler.  

Kendini bilmeyen, Hakk’ı nerden bilsin? Hakk’ı bilmeyen başkasını nerden bilsin ki? Dolayısıyla Aleviler, kendinden ve yaptıklarından sorumludurlar. Halk deyimiyle; ”Her koyun kendi bacağından asılır” ve eyvallah diyoruz. 

Kainatın ve yaşamın temeli, sevgi ve hoşgörüdür…
Sevgi ve hoşgörü ilkesi, Alevi inancının temelinin mıhenk taşıdır. Kainattaki mevcudata karşı sevgi besler ve hoşgörüsüyle kucaklar.
 

Sevgi tanımını, tarifini yapmak imkansız değildir fakat zordur. Çünkü insanlar, sevgiyi algıladığı gibi tarif eder ve doğrusunun da o olduğunu kabul ederler. Oysaki gerçek cevabın, sevgi olgusunun kendi içerisindedir ve önemli olanda, bu gerçeğin farkına varmaktır. 

Kainat, sevgi üzerine kurulduğuna göre her canlı nesnede sevgi mevcuttur. Insanı insana kavuşturan ilahi kudret, sevgidir. Sevginin olmadğı yerde, hayat yok demektir. Dolayısıyla hayat, sevginin ta kendisidir.  

Aleviler, incinsen de incitme ilkesi doğrultusunda; Insanların rengine, ırkına, diline, inancına, dinine bakmadan iyiler iyidir hoşgörü düşüncesiyle onları kuçaklar. 

Bir bütün olarak Aleviler Rıza şehri adaletini aklında yaşatarak, cenneti yaşama amacındadırlar. Bu amaç doğrultusunda dostluğa, birliğe, beraberliğe ve kardeşce yanyanda medince yaşama felsefesine ikrar vermişlerdir. 

Marifet, hikmet ikrar vermekte değildir ikrarın manasına göre yaşamını yönlendirmek ve manaya uygun yaşamaktır.
Aşk ile, ikrarın manasına uygun yaşıyabilene aşk olsun…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevilerin sorunu insan olanlarla değil, cehaletin yoz ve yobazıyladır...
Muhammed Ali yolu, insanlığın yolu olduğuna göre Alevilerin yolu da insanlığın yoludur.
 

Dolayısıyla Aleviler, 73 milleti bir nazarda görürler. Fakat bu demek değildir ki, cehaletin yoz ve yobazlarını da aynı nazarda görüyorlar.  

Aynı nazarda görmedikleri için, Alevilerin sorunu...
* Insanlığa ve insan değerlerine düşman olan cehaletin yoz ile yobazıyladır,

* Cehaletin bataklığına saplanmış insan sıfatındaki mahlukatlarlandır ve

* Dolayısıyla cehaletin bataklığıyladır.
 

Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali ve On Iki Imamlardan sonra islam aleminin içine düştüğü bataklık, şüphesiz cehalet yani bilgisizlik baktalığıdır. Bu bataklığın karanlığından kutulmak, doğru yolu görmek ve hayata doğru bir yön vermek, ilmin ışığıyla mümkündür.  

Günümüzde bilgiden, ilimden, okumaktan, yazmaktan, sevgiden, merhametten, üretimden uzak kula kulluk eden ve hisleriyle hareket edenlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bu artış, elbetteki insanlık alemi ve çağın manevi değerleri açısında bir zulümdür.  

Insanlık aleminin, ve çağımızın manevi değerlerinin tarumar olmaması açısında ilim yuvaları kurulmalı, ilim muhabbetleri yapılmalı, kütüphaneler okuma köşeleri olmalıdır. Şahı Merdan Ali’nin deyimiyle cehaletin bataklığı, ancak ilimle kurutulabilinir. Çünkü ilim insanlık alemi için, en yüce değerdir. Insanlık alemi, cehaletin karanlığından kurtarıp hidayete ulaştıran yeğane unsurdur.  

Bir diğer deyimle doğru ile yanlışı, Hakk ile batılı, zahir ile batını, doğru ile yanlışı bir birinden ayrılmasına vesile olan ve hakikate giden yolu aydınlatan ışık, ilmin ışığıdır.  

Ilmi, mürşid kabul eden ve ilim ışığında yürüyen toplumlar; Başta maddi ile mannevi olmak üzere, her alnada yükselmişler ve insanlık tarihinde hak ettikleri yerini almışlardır.  

Velhasıl ilim, insanları cehaletin bataklığından kurtaran bir rehber ve bir klavuzdur. Hal böyle olunca da toplumun önemli vezifesi, ilimle donatılmış alimler yetiştirmektir. Dolayısıyla insanların cehaletin bataklığında boğulmaması için ilimle yetiştirilmiş alimler de, topluma ışık ve örnek olmalıdırlar.  

Kendisine insanım diyen ve insan değerlerine sahip çıkan her insanoğlu; Birbiriyle dost olabilir, aynı sofrayı paylaşabilir, evlenir ve yuva kurabilirler.  

Fakat Alevilerin; Mazlum insanlara zulüm eden, hor gören, iftira atan, hakir gören, vs. gibi zalimlere, cehaletin yoz ile yobazlarına verecek bir kızı olmadığı gibi paylaşacak bir sofrası ve dostlukları da olamaz.  

Yerin gelir kardeşiz, yeri gelir kestiği yenilmez, yeri gelir bunlar dinsizdir, yeri gelir bu ülkenin sigortası siz Alevilersiniz, vs. bu gibi saçma sapan bir zihniyetin insanlıktan nasibini almamış ve insanlık için yapacak bir iyilikte söz konusu olamaz. Çünkü zihniyet bozuk.  

Yaradılanı severiz yaradandan ötürü diyeceksin sonrasında, yaradılanı diri diri yakacaksın. Sıkılmadan, kızarmadan gururla elhamdülillah müslüman diyeceksin. Böyle bir zihniyetin ne dinle, ne insanlıkla, ne kafirlikle ve ne de başka bir insan düşüncesiyle alakası vardır. 

Kendine insanım diyenlerin gönlü hoşgörü, sevgi, mnuhabbet, barış, kardeşlik, dostluk, vs. durağı olmalıdır. Bu durakta, kimler durmaz ki?
Aşk ile, insanlığa gönül verenlerin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=




Sanal alemde, Aleviliği öğrenmek mümkün mü?
Insanlar günümüzde gelinen noktada sanal alem dedğimiz Internette, A’dan Z’ye her türlü ihtiyaçlarını gidermeleri ve bu yönlü teknoloji harikası aletlerin yaygınlaşması da kaçınılmaz olmuştur.
 

Bir zamanlar TV, Radio, Teyp gibi iletişim araçlarla tanıştığımızda; Izlemek, dinlemek suçtur, dinen caiz değildir diye fetva verenler bugün internet aleminde kendi dini dünyalarını oluşturmuşlar. Din ürünleri ticareti, dua, oruç, namaz şekilleri, dini sohbet-eğitimleri, fetvalar, ayetler, vs.; Okumak, indirmek mümkündür. Görülen odur ki, din tücarları Dini; Din esaslarına göre deiğil, kendi çıkarları doğrultusunda yanlış, yalan ve uydurma hadislerle insanlara dayatılması söz konusudur. 

Sanal alemin insanlara sunduğu tekniksel imkanlardan ötürü, insanların hayatında da oldukça önemli bir yer edinmiştir. Sanal alemde Aleviliği öğrenmek elbetteki mümkündür lakin şunu da belirtelim ki, internetin insanlara faydası olduğu kadar elbette ki zararları da vardır.  

Işte bu noktada dikkat edilmesi gereken de şudur ki; Ne kadar iyi niyetli insanlar varsa, belki bir o kadar da kötü niyetli insanlar vardır. Doğru bilgilerin yer aldığı kadar yanlış, yanıltıcı, şaşırtıcı, kafa karıştırıcı gibi bilgi kirliliği de yer almaktadır.  

Alevilerin ilim ve teknolojiyle, teknolojinin sunduğu imkanlarla hiçbir zaman bir sorunu olmamıştır ve olamazda çünkü akıl insanoğluna, insanlığa hizmet etmekle yükümlüdür.  

Yol ulularımızın ilimle ilgili, verdikleri net mesajlara bakalım...
Hz.Muhammed Mustafa; “Ilim çinde de olsa, gidin alın” buyurmuştur.
 

Şahı Merdan Ali; “Ilim, insanı akla götürür ve kim, ilim öğrenirse akıllanır. Ilim ruhu diriltir, aklı aydınlatır ve cehaleti öldürür” buyurmuştur. 

Hünkar Hace Bektaşı Veli; „Ilimden gidilmeyen yolun sonu karaklıktır“ buyurmuştur. 

Her fırsatta belirtiğimiz gibi Muhammed Ali yolu, akıl ve mantık yoludur. Bu konuda yolun sahibi Şahı Merdan Ali; „Akılla bağdaşmayan din din değildir, dinle bağdaşmayan akıl akıl değildir“ buyurmuştur.  

Dolayısıyla okuduklarımızı çevremizde tanıdığımız canlarla paylaşarak, soruşturarak, karşılaştırma yaparak ve akıl süzgecinden geçirerek sağlam bilgilere ulaşmak mümkündür yani kimden, hangi kaynaktan neyi okuduğumuz önemlidir. 

Yolun ilmihali, teorik ve pratik olarak iki kısımdır...
Teori kısmını; Kitap ve diğer kaynaklardan okuyarak, hatta anlatım yoluyla öğrenilir.

Pratik kısım; Ögrendiğimiz bilgileri fiziksel olarak uygulamadır. Öğrenmeyi kitap ve diğer kaynaklardan sağlarken, Pratik kısmını cemevlerinde Hakk meydanında, Pir ve canların huzurunda uygulanır.
 

Insanın olgun, kamil, erdemli olmasına sadece teorinin yetmediği gibi, sadece pratikte yetmiyor. Teori ve pratik bir bütün olarak yaşanırsa olgunluğa, kamilliğe, erdemliğe ulaşmak mümkündür. Okunanın fiziki olarak yaşamadığımız zaman elbetteki bir eksiklik yaşanacaktır. Zaman içerisinde ya okuduğumuzla yada fiziki olarak öğrendiklerimizle yetinmeye çalışıyoruz buda şekle, biçimciliğe götürür ki, bununda Alevi inancında yeri yoktur. 

Insanlık, bilgi çağını yaşıyor...
Şahit olduğumuz gibi hiç bir bilgi, gizli kalmamaktadır. Ricamız, okunanları olıp heybenize indirmeden önce, çevrenizdeki insanlarla paylaşın ve akıl süzgecinden geçirmeyi de unutmayın. Akılla bağdaşmayan bir bilgi, insanı yanılgıya ve ikiliğe düşürür.

Aşk ile, Allah yolumuzu yolsuza pirsize ugratmasın. Kötü niyetli insanların şerrinden korusun.
  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Allah’ım, işte bunlar benim Ehli Beyt’imdir...
Allah birdir, uludur ve ilahi takdir, yanlız O’na mahsustur.

Temiz kıldığı nesil, Ali Aba diğer ismiyle Pençe-i Ali Aba neslidir. Şahı Merdan Ali, Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan, Imam Hüseyin ve Hz.Muhammed Mustafa ile beraber bu beş kişi, Ali Abay’ı oluşturur.  

Dostlar, yüreğimizi de Siz kaplamışsınız,
Cümlemiz Pençe-i Ali Aba Hakk izindeyiz.
Cananlar, Hakk’a teslim olan Ben’ligimizsiniz,
Ey Talip Sırat budur, Hakk Muhammed Ali’yizdir.
 

Ali Yaranı, gece gündüz tespihimizsiniz,
Hatice Kübra, Fatma Zehra annemizdeyiz.
Sırat-ı müstakimde, sevgi aşk aynamızsınız,
Hasan-ul Mücteba Hüseyn-i Deşt-i Kerbela’yız.
 

Ey Erenler! Sevilen aşk olunan sizlersiniz,
Maksudi, cümle Yaran Gülzar-ı Haseney’deyiz.
Havz-ı Kevser, Gülzar-ı Muhammed Cem’ul Ekber’iz,
Ey Canlar! Bir ve iri olun, diri kalmalıyız.

Mustafa Mesut Durmuş
 

Hz.Muhammed Mustafa; Ali, Fatma, Hasan ile Hüseyin benim Ehli Beyt’imdir diyerek Ehli Beyt’ini kollarının altına alarak; “Allah’ım, işte bunlar benim Ehli Beyt’imdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!” buyurmuştur. Ehli Beyt; „Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul“ yani Hz.Muhammed Mustafa soyundan gelenler demektir. 

Ali Aba; Hz.Muhammed Mustafa’nın üzerine giydiği Aba’nın(giysinin) altına; Şahı Merdan Ali, Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan ve Imam Hüseyin’i alarak; “Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor” Ayetini okuyarak; Hz.Muhammed Mustafa’nın Abası altında korunmaya alınmış, yüceltilmiş ve sevilmesi, sayılması, inanılması, saygı duyulması gereken “Aile fertlerim anlamındadır.  

Hz.Muhammed Mustafa; „Ben ruhumla, ilmimle, dinimle, itikatimle ve yaşamımla Ehli Beyt’in zerre kadar dışında değilim. Ehli Beyt’e uzak olanlar bana da, Allah’a da uzaktırlar“ buyurmuştur. Ali Aba yolunda aşk ile yanıp çerağ olanlar, Ali Aba’ya gönülden bağlı ümmetidir.  

Sonuç itibariyle Pençe-i Ali Aba, Yeşil kubbede ki ilahi nurdur. Bu nur, Güruh-u Naci ruhudur. Güruh-u Naci yani Nesli Pak soyunun ataları, Şahı Merdan Ali ile Fatma-tüz Zehra anadır.  

Güruh-u Naci'den bir bacı geldi,
Kırıkların dolusun eline aldı,
Cümlesi o bacıya hep secde kıldı,
Şah dedik bacıya Şah'tan içeri.
 

Bacının ismine Fatma dediler,
Yeri göğü ondan mevcut buldular,
Selman bir üzüm getirdi engür ezdiler,
Kork olduk o nura nurdan içeri.

Aşk ile, Pençe-i Ali Aba demine Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevilikte kadın, kadının konumu ve yeri...
Kadın, Allah’ın insanoğluna en kutsal hediyesidir. Selam olsun, insanoğlunun anasına.

Öncelikle şunu belirtelim ki, ne yazık ki her toplumda kadının öyle veya böyle ezildiğine, sömürüldüğüne, çile çektiğine, vs. ve hatta sıradan dünya malıymış gibi gören taoplumlara dahi rastlamak mümkündür. Bu durum insanlık açısında, üzücü ve utanç vericidir.  

Kadın, Kubbeyi rahman makamının sahibidir. Aynı zamanda yaratıcı sıfatına sahiptir. Çünkü kadın yaratandır, doyurandır, sevgidir, sevendir, muhabbettir, şefkalidir, merhametlidir, sabırlıdır, sineye çekendir, gözleyendir, gözetendir, besleyendir, can verendir, toprak anadır, insanoğlunun anasıdır ve kainattaki mevcudata rahmettir.  

Kadın rahimdir, erkek rahmandır. Dolayısıyla kadın, insandır ve erkek ise, insanoğludur. 

Seyyid Hakkı der ki, bizim nazarımızda;
* Peygamber ve alimleri doğurandır kadın,

* Cana can katan ve cana yar olandır kadın,

* Dünyamızı elinin üstünde tutandır kadın,

* Muhabbette, mücadelede, üretimde kadın,

* Anamdır, yarimdir hem de bacımdır kadın,

* Tek kelimeyle, Evrenin anasıdır kadın.
 

Alevi inancıda kadın ile erkek eşitliği, büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla ibadetlerinde haremlik selamlık diğer bir deyimle cinsiyet, ayrımı yoktur. Kırklar Cemi’nde 17’sinin kadın olması, cinsiyet ayrımının Hakk katında yeri olmadığının da en makbul örneğidir.  

Haremlik ve selamlık konusunda, bakalım Pir Hünkar ne demektedir…
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde.

Pir Hünkar’ın deyimiyle neyi nasıl algılıyoruz veya nasıl algılamak istiyoruz anlayışıdır.

Dolayısıyla kadının erkekten farklı düşünmek yanlış olduğunu, kadın erkek hayatın her alanında bir olduğunu vurgulamıştır. Aksisi kişisel algılamadan öteye değildir. 

Oysa ki Hakk kapısında, kadın erkek cinsiyet ayrımı yerine “can” diğer bir anlamıyla “insan” vardır. Çünkü insan ifadesinde, cinsiyet yoktur.  

Başka bir örnek…
Aleviler, inanç önderi olan Pir ve eşitini, bir tutarlar. Pirin olmadığı zamanlarda, Pirin eşiti gelen lokmaya dua verebiliyor. Tüm bunlara rağmen Alevi toplumu içinde de, kadını ikinci sınıf insanı görenler elbetteki vardırlar.

Dünya kadınlarının bir bütün olarak özgürleşmesi oluşmadıkça; Gün geçtikçe dağ gibi gelişen gericiliğin egemenliği karşısında, akıl ve mantığın kabul edemiyeceği haksızlıklara, zulme, ezikliğe maruz kalacaklardır.

Insanlıktan nasibini almamış bu gerici egemenliğin karşısında analarımız, kadınlarımız ve bacılarımız hak ettikleri yaşam biçimine öncelikle kendi mücadele ve çabalariyle sahip olmak zorundalar. Dolayısıyla insanlıktan nasibini almış, kendisine insanım diyen her kes dayanışma içinde olmak zorundadır. 

Dolayısıyla Alevi inancında kadının konumu nettir...
Alevilerin, kadın erkek diye bir sorunları yoktur çünkü aynı nurdan yaratılmışlardır.
 

Örneklersek...
Hz.Muhammed Mustafa...

Fatma benim anamdır, buyurmuştur. Kadının insan anası olduğunu ve peygamberleri de kadın doğurmuştur mesajı vermiştir.
 

Ve yine Hz.Muhammed Mustafa...
Araplar, kız çocuklarını didi diri toprağa gömmelerini yasaklamasiyle yine kadının yüceliğini anlatmaktadır.
 

Şahı Merdan Ali...
Kadının hayırlısı sevgi dolu, doğurgan olanıdır.“ Ve yine

Kadına saygılı ola çünkü o, insanoğlunun anasıdır, buyurmuştur.
 

Ulu Ozan, Pir Sultan Abdal...
Gel benim ey güzel selvi çınarım,

Yüreğime bir od düştü yanarım,

Kıblem sensin, yüzüm sana dönerim,

Mihrabımdır kaşlarının arası.

Burda da gördüğümüz gibi Kadın kabe edilmiştir.
 

Aşık Meluli…
Ta ezelden nur-i kandil, Fatıma anamızdır bil, demiştir. Fatma-tüz Zehra Ana dolayısıyla kadın klavuz, çerağ ve nur konumunu net ortaya koymuştur.

Halk ozanı, Neşet Ertaş…
Ulu arıyorsan analar ulu,

Sevmişiz gönülden olmuşuz kanlı,

Analar insandır biz insan oğlu,

Aslı bozuk deme gel şu insana ya dost.
 

Seni beni kim getirdi cihana,
Her oğlu doğurmuştur bir ana,

Senin fikrin bozuk dostluk bahane,

Aslı bozuk deme gel şu insana ya dost.
Bunun gibi daha nice örnekler verilebilinir.
 

Alevi inancında zahiri alemde kadın erkek diye bir sıfat vardır fakat batıni alemde kadın erkek değil insan vardır. Alevi kadını ile erkeği hayatın her alanında birlik ve beraberlikteler; Ibadet erkanlarında, muhabbette, işte-güçte, yolda, sofrada, kültürel aktivelerde, müzikte, yani hayatın her alanında eşit haklara sahiptir. Bu Alevi insanının, inanç ve sosyal hayat duruşudur. 

Lakin Arap örf adetlerini yaşayan sünni kesimden etkilenmiş veya işine geleni alıp hayatına uygulayan Aleviler de vardır ve bunu inkar etmek mümkün değildir. Bu Alevi inanç ve sosyal yaşamıyla hiç bir alakası olmadığı gibi tamamen kişisel algılamalardır. 

Günümüzde şahit oluyoruz ki, kadına değer veren toplumlar; Gelişmiş, çağın medeniyetinden nasibini almış ve uygar toplum konumundadırlar. Çünkü kadının yüzü gülerse, insanlığın yüzü güler.
Aşk ile, Selam olsun, insanoğlunun anasına Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. => Facebook Sayfamız: Seyyid Hakkı SH => YouTube Kanalımız: Ehlibeyt Yolu-Seyyid Hakkı => Facebook grubumuz: Seyyid Seyfeddin Ocağı - Dergah Aşk ile Canlar...