Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı—Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Seyyid Seyfettin Ocağı evladı.—Allah Muhammed ya Ali.
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA






Aleviler, her çağda zulme ve eziyete maruz kaldılar. Neden?
Çünkü Aleviler, Muhammed Ali islamı uğruna; Ehli Beyt gibi, On Iki Imam gibi, Pir Imam Hüseyin gibi, Yedi Ulu Ozan gibi, yol erenleri gibi Kal-u Bela’da verilen ikrarın hürmetine insanlık değerlerine sahip çıktıkları için, birileri gibi biatçılığı, kula kulluğu kabul etmeyip ve onlar gibi düşünmedikleri için zulme uğramışlardır.  

Çünkü onurlu yaşamak, Pir Imam Hüseyin’den kendilerine miras kalan Aleviler; Hayatın her alanında çağın zalimlerinin zulmüne karşı boyun eğmeyip baş kaldırdıkları için zulme, katliama, iftiraya maruz kalmışlardır.  

Bu konuda Ulu ozanlardan Pir Sultan Abdal şöyle dile gelmiştir...
Çağın zalimlerinin zulmüne boyun eğmeyen Pir Sultan Abdal; “Açılın kapılar Şaha gidelim” demiştir.  

Şahı Merdan Ali’ye bağlılığından ötürü her türlü çefaya hazır olduğunu ve aynı zamanda Şahı Merdan Ali’ye sığınmış ve O’dan yardım dilemiştir. 

Mazlumdan yana zalime karşı Alevilerin duruşunu, halk ozanı Yavuz Top şu dizelerle dile getirmiştir...
Biz pire ikrar vermişiz, gerçeğe boyun eğmişiz,
Mazlumların hakkı için, zalime karşı durmuşuz,
Zalimlerin zulmü bizim gözümüzü yaş eyledi,
Ali aşkı namımızı, böyle kızılbaş eyledi.

Yavuz Top 

Dolayısıyla kendi manevi değerlerinden taviz vermediklerini, gerektiğinde dar ağacını boylayacağını Pir Sultan Abdal şu dizlerlerle dile getirmiştir...
“Sizde Şah diyeni öldürürlerse, bende bu yayladan Şah’a giderim”. 

Dili tatlı, gönlü kara, insan düşmanı,
Kula kulluk eden, kara ziniyetli kafalar.
Dili Allah-u Ekber der, gönlü intikamlı,
Insanlıktan, nasibini almamış mahluklar. 

Seyyid Hakkı, insanlık der şu gönlümüz,
Zalime karşı, mazlumdan yana safımız,
Sevgidir dinimiz, Insan-i Kamil kıblemiz,
Hakk aşkına, ateşte semaha duranlarız biz. 

Yol ulumuz, Şahı Merdan Ali; “Bin kere mazlum olsan da, bir kere zalim olma” buyurmuştur. Dolayısıyla Aleviler mazlum oldukları için, insan değerlerine sahip çıktıkları için, insana değer verdikleri için, dini sevgi kabesi Kamil-i Insan olduğu için her çağda zalimin zulmüne uğramış ve maruz kalmışlardır.  

Kişilerin insan gibi insan olababilmesi onların düşünme tarzına, yaşam tarzına, algı tarzına, okuma tarzına, kültür tarzına, vs. bağlıdır. Tüm bu değerler, onurlu yaşamın adıdır. Onurlu yaşamak için de manevi değerlerimize sahip çıkmak gerekir ve gerektiği zaman bedel ödemek gerekir.  

Dolayısıyla Aleviler de, bu manevi değerler için her çağda bedel ödemişlerdir. Diğer bir deyimle Alevi inancı, bedel ödeme inancıdır. Çünkü Alevilerin ikrarı ateşten gömlek, demirden leblebidir. Ateşten gömleği giyenler ve demirden leblebiyi yiyenler yani bedel ödemeye hazır olanlar yol evladı olabiliyor.
Selam olsun, insan gibi onurlu yaşıyanlara… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Bismişah, Allah Allah!
Bismişah, Allah Allah!
Niyet ettik vaktin hayrına,
Hakk Muhammed Ali yolunda,
Sevgimiz, Ehli Beyt sevgisi ola.
Pirimiz Seyyid-i Saadet Evlad-ı Resul ola.
Ikrarımız, Kal-u Bela ikrarı ola.
Birlik ve beraberliğimiz Kırkların birliği ola.
Kulluğumuz Allah‘a, ümmetliğimiz Hz.Muhammed Mustafa‘ya,
Talipliğimiz Şahı Merdan Ali‘ye ola. 

 

Er Hak Muhammed Ali aşkına,
Birlik ve beraberliğimiz daim ola.
Aramızdaki tüm kötülükler def ola.
Şeytanın şeri, kötünün izi bizden uzak ola. 

Hakk Muhammed Ali,
Dilde dileklerimizi, gönülde muradımızı vere.
Görünür görünmez kazalardan, belalardan, iftiralardan,
Münkir ve münafıkın şerinden bekleye saklaya göre gözete,
Neyleyim nideyim dedirmeye.
Görünür görünmez evliya, enbiyaların şefaatı üzerimizde hazır ve nazır ola.
Lanet münkire, lanet Yezide, rahmet mümine ola, 

Dualarımız, hasta olan canlarımızın derdine derman ile şifa ola.
Zorda, darda olanlara, sağlıklı ve huzurlu günler nasip ola.
Hakk’a göçmüş canların ruhu şad ve mağrifeti bağışlanmıș ola.
Okuyan insanların zihni açık, başarıları daim ola,
Zorda olanlara, Yetiş carımıza diyenlere sen yetiş ya Bozatlı Hızır! 

Hakk Muhammed Ali aşkına cem geceniz mübarek, ibadet ile dua eden, çerağ uyandıran cümle canların dilde dilekleri ve gönülde muradları kabul ola. 

Birlik ve beraberlik cemimiz, mübarek ola.
Evliya enbiyalar birlik, beraberlik ve dostluk yolundan ayırmaya.
Dil bizden kabulü Canab-ı Hakk’tan ola. Allah Allah, gerçeğin demine Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Hz.Muhammed Mustafa’nın, manevi yolculuğu...
Tasavvuf ilminde, manevi yolculuk; Değişik evrelerden geçmekle birlikte, her türlü nefsani engelleri aşarak Allah’a yakınlaşmaktır. 

 

Hz.Muhammed Mustafa’nın Allah’a yapmış olduğu manevi yolculuğu, semavi yolculuk veya Miraç olarak da ifade edilir. Manevi yolculuğu ifade eden bu üç kelime, aynı manadadır. 

Semavi kelimesi Arapça’dır ve kaynağı, sema sözcüğünden türemiştir; Gök ile alakalı, göksel anlamındadır. Semavi kelimesi, günümüzde Allah’ın katı ve yücelik manasında kullanılır.
Miraç kelime manası ise, Arapça olup göğe yükseliş yani Allah’ın katına yükselmek anlamına gelmektedir.

Manevi yolculuk, Can ile Cananın yani Hz.Muhammed Mustafa’nın, Allah ile buluşmasıdır. Diğer bir deyimle, zahiri alemden batıni aleme geçiştir. Batıni alemde, Allah katına yükselmek; Bir devrin bitimi ve diğer bir devrin başlaması demektir. Yani insanın kendi gerçeğinde veya özünde akıl gücüyle gerçekleştirdiği manevi yolculuktur.  

Hz.Muhammed Mustafa’nın mana aleminde Allah ile buluşma yolculuğu, Melek Cebrail’in rehberliğinde gerçekleşmiştir. Ancak Sidret-ül Münteha’dan yani Allah’a yaklaşmada Kamil-i Insan’ların varacağı SON SINIR’dan sonra Hz.Muhammed Mustafa, Allah’ın huzuruna aracısız ve rehbersiz gitmiştir.  

Semavi yolculuk, Kamil-i Insan’ların kendi özünde veya iç dünyasında akıl gücüyle gerçekleştirdiği manevi yolculuktur. Buradaki Melek Cebrail, akıldır.    

Miracın amacı...
Insanların, ahlaki ve akli boyutta olgunlaşmasında kendilerine yardımcı olacak, doğru ahlağı ve doğru ilmi öğretecek bir Mürşid, bir Pir veya bir Rehber gerekmiştir. Çünkü Hz.Muhammed Mustafa’ya da Rehber gerekmiştir. Bu Rehber, Melek Cebrail olmuştur. Beşer insanların ham ervahlıktan olgunluğa, kemalete, erdemliğe, çağın adamı olabilmek için Mürşid, Pir ve Rehber gerekmektedir.  

Mürşid, Pir ve Rehber Hakk ile hakikat ilmiyle kendini eğitmiş, irşad etmiş ve ilim irfan hikmetine erişerek karanlıklara ışık olma halidir. 

Allah’ın Resulü Hz.Muhammed Mustafa’nın Peygamberlik sıfatıyla mükafatlanması, insanlara ve insanlığa hizmet etmektir; Onları aydınlatmak, doğru yolu göstermek, sorumluluk bilincine getirmek, paylaşmayı, sevmeyi, merhametli olmayı, hoşgörülü olmayı, insanlara bir nazarda bakmayı öğretmek ve eğitmektir. Alevi diliyle, irşad etmektir. 

Hz.Muhammed Mustafa, Allah ile buluşma yolculuğunda Melek Cebrail tarafından irşad edilmiş ve Sidret-ül Münteha yani Allah’a yaklaşmada Kamil-i Insan’ların varacağı SON SINIR’dan sonra, yolculuğu tek başına gerçekleştirmiştir. 

Dolayısıyla Hz.Muhammed Mustafa’nın görevi veya hizmeti insanları eğitmek, doğru yolu göstermek, doğru yola iletmek ve doğru yolda yürümeyi başarmak ise, insanların kendilerine bırakılmıştır.

Dünyevi alemden bir örnek verecek olursak...
Anne ve babanın görevi, çocuğun elinden tutarak tek başına yürümesini öğretmektir. Çocuk, yürümeyi öğrendikten sonra; Düşe kalka ayaklarının üstünde durmayı başarmak ve yürümek, kendisinin elindedir.  

Manevi yolculuğun amacı, insanlığa hizmettir...
Peygamberlerin hizmetlerinden biri de çaresiz insanların dertlerine derman olmak, çaresiz zamanlarında umut olmak, onlara yardım elini uzatmak; Hasta, aç, susuz insanların haline haldaş olmak, ihtiyaçlarını gidermek, tüm mevcudata sahip çıkmak adına verilen ikrara bağlı kalmak Allah’a yakın olmanın ve O’nun rızalığını kazanmanın en kestirme yolu” olacaktır.   
Allah’ın hüsnü rızasınız kazanabilene ve O’na yakın olabilene aşk olsun... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Din ve Kutsal kitaplarla alakası olmayan bir şeyin, cezası da olamaz...
Kutsallık, Allah’a yönelik tüm manevi değerlerdir. Bu değerler kusurlardan, eksikliklerden uzak ve iyiliğe yönelik manevi değerlerdir. Örneğin Kur’an, içinde yer alan Allah’ın ilahi sırlarından ötürü kutsaldır. Diğer bir örnek Insan, Allah’ın nurundan nurlandığı yani kendisine bağışlanmış olan akıldan dolayı kutsanır.
 

 

Din ise, Allah’ın insanlara yönelik buyurmuş olduğu manevi ahlak anayasası veya hükümlerdir. Bu hükümler insanı, güzel ahlaklı olmasını sağlamakla birlikte, tüm kötülüklerden alıkoyar.  

Dolayısıyla kötülüklerden arınıp güzel ahlağa sahip ve olgunluğa, erdemliğe ulaşmak için aklın olgunlaşması esastır. Çünkü idrak etme, düşünme, yaşama ve yaşatmak gücü akıldır. 

Maalesef günümüzde bu manevi değerlerin yerine din denilince akla Namaz, Oruç ve Başörtüsü geliyor. Ne yazık ki din tücarları, islam dinini; Şekilci namaz, 30 günlük oruç ve başörtüsü üçkenine mahküm etmişlerdir.

Oysaki
* Şekilci namaz, kılınsada kılınmasada,

* 30 günlük oruç, tutulsada tutulmasada,

* Din adı altında siyasi simge haline getirilmiş başörtüsü, takılsada takılmasada, üçünün de din ve Kur’an-da hiç bir şekilde cezası yoktur. Lakin kul hakkı yemenin, diri diri insan yakmanın cezası vardır ve ilahi adalet önünde büyük bir suçtur.
 

Dindar olan bir millet hiç bir zaman evrendeki herhangi bir nesneye zarar vermez, zarar gelmesini istemez çünkü evrendeki bütün nesneler zircir halkaları misali birbirine bağlıdırlar yani evrende ne varsa hepsi birbirine muhtaç oldukları kadar da birbirlerinden sorumludurlar. Insan, akıl ve mantık gereği tümünden sorumludur. Insanın yaradılışı sorumluluk esası üzerine kuruludur.  

Dolayısıyla din tücarları felsefesinde, akıl ve mantıktan uzak tamamen duygu sömürüsü hakimdir. Altını çizerek belirtelim ki dincilik adına yapılan bütün eylemler, tamamen şahsi ve menfaata dayalı eylemlerdir.  

Önemli olan da bu iki hususu, birbirinden ayrı tutma bilincinde olmaktır. Bu iki hususu birbirinden ayırmanın veya idrak etmenin yolu Kur’an anlaşılan dilde okunmalı, idrak edilmeli ve yaşanmalıdır.  

Fakat günümüzde Kur’an-ın manasına varmak yerine ezberleme yolu seçilmiştir. Bu yol, menfaatcı din tücarlarının yoludur. Çünkü insanlar Kur’an-ın manasını anlarsa, ona göre yaşarsa o zaman menfaatcı din tücarları nereden geçinecek ve nasıl sefa sürecekler?  

Dini çıkarlarına alet edenler hakkında, Kur’an Ayetleri...
Bakara Suresi, 79. ayet: Yazıklar olsun şu kimselere ki, kitabı kendi elleriyle yazarlar, sonra da küçük bir dünya menfaati için: “Bu Allah tarafından gönderilmiştir!” derler. Yazıklar olsun elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, yazıklar olsun kazandıkları yüzünden onlara!
 

Bakara Suresi, 174. ayet: Allah'ın indirdiği kitabın bazı kısımlarını gizleyen ve bunu az bir bedel karşılığı satanlar yok mu! Işte onlar, karınlarına cehennem ateşi dolduruyorlar. Kıyamet gününde Allah ne onlarla konuşacak, ne de onları temize çıkaracaktır. 

Bakara Suresi, 264. ayet: Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. 

Ali Imran Suresi, 78. ayet: Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylerler. 

Enam Suresi, 93. ayet: Allah adına yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken, “Bana da vahyolundu” diyenden ve “Ben de Allah’ın vahyettiği Ayetlerin benzerini söylerim” diyenden daha zalim kim vardır? O zalimler, ölümün şiddetli sancıları içinde iken, meleklerin, onlara ellerini uzatarak, “Haydi canlarınızı çıkarın! Yalan yanlış şeyleri Allah’a isnat etmenizden ve O’nun Ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız!” dediklerinde, onların halini bir görsen. 

Tevbe Suresi, 34. ayet: Ey iman edenler, gerçek şu ki, bilginlerinden ve rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar. Onlara acı bir azabı müjdele. 

Dolayısıyla Ayetlerde de buyrulduğu gibi Din, kazanç sağlamak veya sefa sürmek için değildir. Kutsal kitaplar veya manevi değerler, ticarete ve menfaate alet edilemez. Çünkü Allah’ın hükümlerine göre, kul hakkında olduğu gibi dini ticarete alet etmek ve menfaat sağlamak da suçtur. Alevi deyimiyle düşkünlüktür.  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Aleviler, ümütsizliğe değil umut olmaya ikrar verirler...
Umut yaşam mücadelesinde yaşanılan olayların, dengesizliklerin veya haksızlıkların, vs. karşısında olumlu ve faydalı sonuçların ümit edilmesidir. Diğer bir deyimle, hayata güvenle bakmak veya yaşam isteğinin üstün hakimiyeti söz konusudur.
 

Güven ve isteğin hakimiyeti söz konusu olduğu müdetçe Hakk ile batıl, mazlum ile zalim, ilim ile cehalet mücadelesi devam edecektir. Çünkü söz konusu ve önemli olan, insanlık değerleridir. 

Aleviler, ümütsizliğe değil umut olmaya ikrar vermişlerdir. Dolayısıyla Yezidlerin olduğu yerde Imam Hüseyin ve Hızır paşaların olduğu yerde Pir Sultan Abdal olmuşlardır. 

Insanlık vasfında yerimizi alabilmek için, Okumalıyız ve okuduğumuzu da öğretmeliyiz.
Muhammed Ali yolunda Pir Pirliğini, Aşık Aşıklığını, Talip talipliğini, Hoca hocalığını ve Derviş dervişliğini, edep erkan ile yapmalıdır.
 

Ümitsizliğin nedenlerinden bazıları...
* Manevi boşluk. Iş güç, aile sahibi olmasına rağmen yaşanılan manevi boşluk ümitsizliğe götürebilir.

* Çevreden veya aile içinde, Anne ile baba arasında, arkadaşlar arasında yaşanan negativ sorunlar,

* Geleceğe yönelik endişeler, mal ile mülkümü kaybederim korkusu ve toplumda adalet ile güvenin azalması,

* Beklentilerin yerine gelmemesi, ulaşılmak istenen hedefe ulaşılmaması, hayat mücadelesinde başarıya ulaşmaması,

* Ummaktan doğan güven duygusuna ulaşamamak gibi bir çok sebep ve nedenler söz konusudur.

* Duygusallığa kapılmak. Unutmayalım ki insanlar yoğun bir biçimde birbirlerinden etkilenirler.
 

Insanlık dediğin yüce değerdir,
Paylaşmak, sevmek, sevilmektir,

Durştur, onurdur, bir yaşamındır,

Bu değerleri sahiplenen, insaoğlu insandır.
 

Insanı kötülüğe salan, nefsidir,
O Nefse uyanın piri, şeytandır,

Şeytandan uzak olan, canandır,

Bu değerleri sahiplenen, insaoğlu insandır.
 

Değerlerin yücesi, umut olmaktır,
Uzatılan dost eli, bana güvendir,

Umut, güven cana Hızır olmaktır,

Bu değerleri sahiplenen, insaoğlu insandır.
 

Seyyid Hakkı, nece insanlar gördüm,
Kimi aç, kimi tok, yatanları gördüm,

Insanlık uğruna, can vereni gördüm,

Bu değerleri sahiplenen, insaoğlu insandır.
 

Evet çiçeğin solmaması için, Güneş enerjisi ve su gerekiyor. Insanların ümitsizliğe kapılmamaları için, onların umutsuzluğuna umut olmak gerekir. Zamanında yardım elini uzatmak, yanındayım güvenini vermek, başaramazsın veya bir işe yaramıyorsun kelimelerini söylememek, his yerine akıl ile mantıklı düşünmek, karar vermek gibi umut verici ve pozitif enerji ile dolmalıyız. Yani güven vermek gerekiyor. Çünkü umut, güven ve güven, umuttur.  

Güven okumaktır, ilim ile bilim sahibi olmaktır. Ilim ve bilimle yaşamaktır. Ilim ve bilim umuttur, güvendir. Çünkü insanı yaşatan, ilimdir. Evet yaşamalıyız ki, bizimle beraber yaşınyanları da yaşatabilelim.  

Dolayısıyla insanlığı edep erkan ile yaşamak, halimizi hal eylemektir. Diğer bir deyimle Güven asalettir, inançtır, duruştur, hoşgörüdür ve direniştir. 

Ya Cenab-ı Hakk!
Bizlere Şahı Merdan Ali’nin asaletini, Ehli Beyt’in hizmet aşkını, Şehitler Şahı Pir Imam Hüseyin’in duruşunu, Pir Hünkar’ın hoşgörüsünü ve Pir Sultan Abdal’ın direnişini nasip eyle...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Gelin şu insanlığı, kalbimiz nakşedelim...
Bütün insanların kardeşçe, barış içinde yan yana yaşayacakları, kuşların özgürce uçabilecekleri, dil, din, ırk ayrımı yapılmadığı ve insanların sevildiği bir kardeşlikler Dünyası diliyoruz.
 

Bölünmeyi, parçalanmayı, ötekileştirmeyi, birileri tarafından yönetilip, ezilmeye gönlümüz hiç bir zaman razı olmadı ve de olmayacaktır. 

Hindistanlı filozof Osho, cennet için; “Iyi insanlar cennete gider, değil! Iyi insanlar nereye giderse, cennet orası olur” buyurmuştur. O zaman bu Dünya, bizim cennetimiz olsun. 

Benim için insan olsun dili farketmez,
Benim için insan olsun dini farketmez,
Benim için insan olsun ırkı farketmez,
Benim için insan olsun soyu farketmez,
Benim için insan olsun yolu farketmez.
 

Adam olan adamları satmadım ki ben,
Yarı yolda bırakıp da kaçmadım ki ben,
Çakalların sofrasında oturmadım ben,
Garibanı yoksulları ezmedim ki ben.
 

Insan olmayan insana kapım açmadım,
Insan olmayan insandan selam almadım,
Garibanın yoksulların malını çalmadım,
Vurgunculuk soygunculuk bir şey yapmadım.

Zuhal
 

Ne yazık ki insanoğlunun varoluşuyla birlikte sürekli bir ezen birde ezilen, bir sömüren bir de sömürülen, bir öldüren bir de ölen, biri nefsine uyarken biri de nefsine karşı en büyük savaşı veren, biri savaş çığlıkları atarken biri de barış için gayret eden ve biri bölen biri de birlikte yaşamak için bedel ödeyenler olmuştur.  

Çıkar ve nefs için ırk, din, dil diyerek kardeşi kardeşe düşürenler, senlik benlik kavgasından rant sağlamak ülküsü öne çıkarılıp insan değerleri tarumar dilmiştir. Bu durum, akıldan yoksun ve hisleriyle yaşayan halklarda net bir biçimde görmekteyiz. Fakat akıl ve mantıkla hareket eden halklar; barış için, huzur için, dostluk için, dayanışma için, birlik ve dirlik için  yaşamayı, yükselmeyi ve insanlık tarihinde hak ettikleri yeri almayı amaçlamışlardır. 

Bu bağlamda dileğimiz, insanların akıl ve maktıklarını kullanarak; Düşmanlık yerine dostluk, bölünmek yerine birlik ve kardeşlikten yana tutum göstererek barış, huzur içinde dostca yan yana bir arada yaşamayı amaçlamalarını canı gönülden temeni ederiz. 

Dolayısıyla gelin, özde insan olalım...
Erdemli insan olmak için doğduk,

Canı cana katmak için ikrar verdik,

Temiz ve pak kalmak için Pire teslim olduk,

Ne özümüzü ve nede aslımızı unutmadık,

Mazlumdan yana Hüseyinlerin safında yerimizi aldık,

Gelin şu insanlığı, kalbimize nakış nakış işleyelim,

Çünkü bu dünya, hepimize yeter de artar da.
 

Yeter ki biatçılık zihniyetinden uzaklaşıp bir çiçek bahçesi gibi, kardeşçe ve dostça yan yana yaşamasını bilelim... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Allah, her yerde hazır ve nazırdır...
Allah her zaman, her yerde ve her mekanda; Ilahı kelamıyla, ilahi kudretiyle, ilahi himmetiyle, ilahi rahmetiyle, ilahi iradesiyle hazır ve nazırdır.
 

Dolayısıyla her yer, Allah’ındır. O, her yerde hazır ve nazırdır.
Kıble nereye dönerse dönsün, Allah oradadır. Yeterki elimizi, özümüzün üstüne koyup özde secdeye varalım ve O’nu, çağırmasını bilelim.
 

Allah, neden her yerde hazır ve nazırdır?
Çünkü yaradılmış olan kainattaki mevcudat, Allah’ın nurundan yani O’nun kendi hücresinden yaradılmıştır. Bu yaradıcılığın önemli ilkesi, yaradılanın tekrardan yaradılmış olduğu hücreyle birlenip bütünleşmesidir.
 

Hazır-u nazır, deyiminin manası…
Yardımcı olmak anlamında hazır durumda bulunan, bilen, gören, fark eden, yani olan bitenlerden haberdar ve her dem çözüm konumunda hazır olan Allah’ı ifade etmektedir.
 

Allah’ın başlıca nitelikleri...
Adeletli, hikmetli, kudretli, merhametli, inayetli, bağışlayıcı, cömert, vs. sabırlı olmasıdır. Insanların tek görevi Allah’a itaat edip, laik olmalarıdır.
 

Yaradılan, yaradanın görünüş alanına çıkışıdır. Bu görünüş alanının merkezinnde ise, Kamil-i Insan vardır. Insan, evrenin „künt’ü kenz’idir“ yani gizli hazinesidir, kainatın aynasıdır.  

Insanın sadece küçük bir bedenden oluşmadığını, Şahı Merdan Ali şöyle ifade etmektedir. „Sen, kendini küçüçük bir beden sanıyorsun oysa ki koskoca bir evren sende dürülmüştür.“ Sen ey insan! Açıklayıcı bir kitap gibisin, harfler içteki sırları açığa vuran vasıtalardır. Derman sende, fakat senin haberin yok. Insan, Allah’ın konuşan dili ve ağzıdır.   

Allah, kainattaki hakikatlerin ifadesidir, tecellisidir ve insana, Șah damarından daha yakındır. Bir ben var bende, o da benden içeri. O zaman beni, benden daha iyi tanıyan ve bilen bana Șah damarımdan daha yakın olan bir ilahi kudret vardır. O ilahi kudret, Allah’ın kendisidir. 

Bundan ötürüdür ki aradığımız, dıșarda değildir kendi içimizdedir. O zaman, kendi özümüze yönelmeliyiz ve içimizdeki “ilahi kudreti” tanımalıyız. Çünkü bizde ki biz, bizi özlüyor ve bizi bekliyor. O’nu, keşfedelim ve tanıyalım. 

Pir Hünkar; “Sen seni bilirsen yüzün Huda’dır, sen seni bilmezsen Allah senden cüdadır yani uzaktır” der.
Aşk ile, kendini ve haddini bilene aşk olsun...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Marifet, senlik ve benlik yerine Biz diyebilmektir...
Sen ilk ile benlik; Ötekileştirmektir, bölünüp parçalanmaktır, ayrışmaktır, ötekileştirmektir, tahamülsüzlüktür, hoşgörüsüzlüktür, tarumar olmaktır, vs. vs.

Biz diyebilmek ise; Hoşgörüdür, sevgidir, sabırdır, huzurdur, yardımlaşmaktır, sahiplenmektir, vs, vs. yani ikilik yerine el ele can cana olmaktır. 

Dolayısıyla Muhammed Ali yolunda varlığın, birliğin ve dirliğin şiarı doğrultusunda cana can olmaktır. 

Yüreğine, ikilik yerine bir olalım yaz...
Silah yerine Bağlama, kurşun yerine Deyiş, kin ile nefret yerine Sevgi, hırs yerine Merhamet, düşmanlık yerine Dostluk, ayrışmak yerine Birlik, bencillik yerine fedakarlık ve 
senlik benlik yerine Biz diye bilmektir. 

Insanlık, hiç bir zaman kin ve nefrete değiştirilmemelidir. Çünkü kin, sevgiyi ve nefret ise, insanlığı bitirir. Sevgi ve insanlığın olmadığı bir yerde, hayat anlamsız olur. 

Bütün insanlardan arzumuz vardır,
Insan birliğine zor demesinler.

Gerçekler nerdedir haberimiz var,

Haktan gayrısına yar demesinler.
 

Dünya aydınları siyaset tutsun,
Insan aleminden cehalet gitsin,

Senlik benlik denen kavgalar bitsin,

Şu koca Dünyaya dar demesinler.
 

Isavi Musevi Muhammediler,
Doğu batı kuzey hem güneyliler,

Gerçekler öncüsü bunca veliler,

Yollar buzlu dağlar kar demesinler.
 

Bu Dünya doludur dolu nimeti,
Insanlığın huzur barış Cenneti,

Insanlığa hizmet bunca Serveti,

Silahlar yaparak kar demesinler.
 

Ali Cemali der insan olasın,
Insanlık vasfında yerin bulasın,

Insan ektiğini biçer bilesin,

Doğru görenlere kör demesinler.

Aşık Ali Cemal
 

Umut ederiz ki geç kalınmadan, insanlığa daha fazla zarar vermeden senlik ve benlikten uzaklaşıp, nefsimize hakim oluruz.  

Biz diyebilmek, yürek işidir.
Biz diyebilmek, ikilikten sıyrılıp birliği sağlamaktır.

Biz manasına varanlar, insanlık vasfında yerini almış insalardır.

Selam olsun, Biz diyebilen yüreklere…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=



 

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. => Facebook Sayfamız: Seyyid Hakkı SH => YouTube Kanalımız: Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı => Facebook grubumuz: Ehlibeyt Hizmet Dergahı Aşk ile Canlar...