ANASAYFA

Bozatlı Hızır günleriniz mübarek, niyetiniz kabul olsun...
Bismişah. Şahı Merdan Hızır günleriniz mübarek, orucunuz, niyetiniz, niyazınız ve dilekleriniz kabul olsun.
Bozatlı Hızır umut orucumuz, Dünyanın Yeşil ve Mavi kalmasına vesile olması dileğimizle.
Medet, mürvet ya Ali! Yetiş carımıza ya Bozatlı Hızır!
Bozatlı Hızır, diyar diyar dolaşarak insanları koruyan, kollayan, kurtaran ve hoşgörü ile sevgiyi harmanlayan Pirdir.
Bilge, ulu evliya, Kamil-i Insan veya Alim, gibi bir değil birden fazla kişiliğiyle insanlara doğru yolu gösteren manevi güçtür.
Bozatlı Hızır demek, hayatın mimarı demektir. Diğer bir deyimle iyi bir yaşamın sırrı, Bozatlı Hızır olmaktır.
Doğum ve ölüm noktası arasındaki zaman limiti, bir insanın yaşam sürecidir. Dolayısıyla yaşamın her durağında, önce kendi Hızırımız sonra başkasının Hızırı olmak zorundayız. Çünkü kendisine faydası olmayanın, bir başkasına faydalı olması mümkün değildir.
Yaşamın durakları; Çocukluk, ergenlik, yetişkinlik veya gençlik, olgunluk ve yaşlılık veya ihtiyarlık durağıdır.
Yaşamın duraklarına bir göz atalım…
* Çocukluk durağı; Mükkemel bir bakım, koruma ve sahiplenme söz konusudur. Bu duraktaki Hızırımız, Anne ile babadır.
* Ergenlik durağı; Kendimize, onurlu bir yaşam yolunu tesbit etme arayışı içine girmek ve etrafımızdaki insanların yardımıyla birlikte, kendi Hızırımız olmaya gayret etmektir.
* Yetişkinlik veya gençlik durağı; Kendi akıl ve mantığımızla ayaklarımızın üstünde durmak sorumluluğunu üstlenmektir. Kendi Hızırımız olmak için, sorumluluk üstlenmeye hazır olmaktır.
Mutlu bir yuva kurmak ve huzurlu bir evliliği sürdürmenin yanı sıra iyi bir anne ve iyi bir baba olmanın sınavını vermektir. Hızır olmaya, adaylığımızı koymaktır. Baba yanar çocuğuna, çocuğu yanar kendi çocuğuna.
* Olgunluk durağı; Iyi bir evlat, iyi bir insan, iyi bir eş, iyi bir baba ve kainattaki mevcudatı bir bürtün olarak aklı ile idrak edip sahiplenmektir. Bozatlı Hızır sıfatına sahip olmaktır.
* Yaşlılık ve ihtiyarlık durağı; Bir bütün olarak yaşamın her durağında, kendi hızırımızın, kendimiz olduğunu unutmamaktır. Artık yaşlandım duygusuna kapılıp kendini birilerine yük etmemek, insanları kendinden bezdirmek sorumsuzluktur. Çaba, gayret gösterdiğimizi etrafımızdakilerine his ettirmek ve onların, kendi rızalığiyle bize Hızır olmalarını sağlamaktır.
Görüldüğü gibi Hızır, hatı zatında yaşamın mimarı olmaktır. Mimarlık; Düşünen, hazırlayan, uygulayan, yapan ve korunmasını sağlayandır. Diğer bir deyimle bahçenin yerini tespit etmek, bahçe konumuna getirmek, fidanların yerlerini tespit etmek, fidanları alıp dikmek, fidanların yeşermesi için gereken tedbiri almak ve bahçenin yaşamasını sağlamaktır.
Kendi Hızırımızdan beklediğimiz duyarlılığı, bir başkasının Hızırı olduğumuzda da gösterirsek o zaman iyi bir Hızır adayıyiz demektir.
Sonuç itibariyle döne döne sorunlara işaret etmek, tartışmak, ağza sakız etmek yerine sorunları tespit etmek ve onlara bir şekilde çözüm olmak veya çözüm bulmaktır.
Unutmayalım ki hislerle hareket edenler, konuşur ve akıl ile hareket edenler, çözüm üretenlerdir.
Bundan dolayıdır ki bizler, hayatın tüm zorluklarına çözüm olduğumuzda Hızır sıfatını taşıyoruz demektir.
Bozatlı Hızır umut orucu mutlu, sağlıklı, huzurlu, dostluk ve kardeşliğin pekiştiği günlere vesile olsun. Dünya insanlarının hısrları merhamete, kinleri sevgiye, düşmanlıkları barışa dönüşmesine vesile olsun. Iyi bir Hızır olmaya gayret eden yüreklere, selam olsun.
Dil bizden, yardım Hakk’tan, inayet Muhammed Ali’den ola.
Allah Allah, Hakk eyvallah. Kabul ve makbul ola…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Gelin, birbirimizin Hızırı olalım...
Çünkü Bozatlı Hızır inancının batıni boyutu, birbirinin Hızırı olmaktır. Bozatlı Hızır inancının zahiri boyutu, ne varsa paylaşmak ve ne yoksa, bulup getirme inancıdır.
Kurtarıcı, yardımcı, koruyucu, gözcü, vs. sıfatındaki Bozatlı Hızır, batıni boyutta insanların kendi manevi akıl gücüdür. Yani her insan kendi Hızırıdır, birbirinin Hızırıdır. Diğer bir deyimle olgunlaşan aklın manevi gücüdür.
Bozatın üstünde yaşlı bir Erenin gelip insanlara bir bir yardımcı olacak, onları kurtaracak, koruyacak, sahiplenecek, gözetecek değildir. Tüm bunların olması mümkündür ve bunu mümkün kılan da, insanların kendileridir. Tabii ki her çağın Bozatlı Hızırı veya Hızırları olmuştur. Bugün de olacak ve yarın da olmaya devam edecektir.
Günümüzde Bozatlı Hızır, yaşamın mimarı olmaktır. Mimarlık düşünen, hazırlayan, uygulayan, yapan ve sahip çıkandır.
Hızır inancının batıni boyutu, birini beklemek yerine birbirimizin Hızırı olalım…
* Yani birbirimizin Elinden tutalım,
* Birbirimizi Sahiplenelim,
* Birbirimizin Yardımcısı olalım,
* Birbirimizin Koruyucusu olalım,
* Birbirimizin Gözcüsü olalım,
* Birbirimizin Imdadına koşalım,
* Birbirimizin Sıkıntısını giderelim,
* Birbirimizin Umudu olalım,
* Birbirimizin Dar ve zor günlerinde yanı başında hazır olalım,
* Birbirimizden Maddi ve manevi desteğini eksik etmemektir. Vs. vs.
Tüm bunların gerçekleşmesi için öncelikle insanlar kendi aklını, ilim irfanla olgulaştırmalı ve Bozatlı Hızır inancını, kendi aklında gerçekleştirmelidir. Olgunlaşan ve erdemleşen bir akıl, yanlış yerine doğru olanı yapar. Aklın manevi gücüyle doğrular yapıldığı zaman, Dünyada Bozatlı Hızır inancı gerçekleşebilir.
Hakk ile hakikat aşkına, Muhammed Ali aşkına, yol aşkına, Pir aşkına, ilmi muhabbet aşkına, birbirinin Hızırı olana aşk olsun.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Biz korkuyu Kerbela‘da bıraktık…
- Korkuyu, Kerbela’da bıraktıran nedir? Korkuyu Kerbela’da bıraktıran, Pir Imam Hüseyin’in onurlu duruşudur.
„Darağacında üç fidan“ olarak bilinen solcu düşünceye sahip Deniz Gezmiş, Hüseyin Inan ve Yusuf Aslan’lar idam sehpasına yürürken Deniz Gezmiş Hüseyin Inan’a „Korkuyor musun dede?“ Hüseyin Inan’ın cevabı; „Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık Deniz‘im“ buyurmuştur.
Peki bugünkü sözde solcu, devrimci geçinen mahlukatlar peşine gittikleri Hüseyin Inan’ın dediğine uymuşlar mıdır veya gereken dersi çıkarmışlar mı? HAYIR!
Çünkü gereken dersi çıkarmış olsaydılar, kendi ideoloji önderlerinin önderine sahip çıkacaklardı ve dahası halkın inancını karalayıp gericiliktir diye tarumar etmezlerdi.
Fakat biz dindarlar olarak Pir Imam Hüseyin’i sahiplendiğimiz gibi Pir Imam Hüseyin’e dolayısıyla duruşuna sahip çıkan devrimcilere, Ateistlere ve siyasetçilere de sahip çıkıyoruz. Demek ki mesele neymiş efendim? Adam gibi adam olan insanlara sahip çıkmak gerekir. Çünkü adam gibi adam olan insanların davası birdir ve o da, insanlık davasıdır.
Adam gibi adam olan insanlar diyoruz. Bunun manası…
Insan olan ırkçı bir düşünceye sahip olmaz, senlik benlik gibi bir sorunu olmaz, menfaat için insanların arasına ikilik tohumunu ekmez, din morfindir yani kötülüktür deyip inanç evlerine başkan olmaz, inanç evlerini menfaatine peşkeş çekmez, vs. vs.
Hüseyin Inan’ın, „korkuyu Kerbela’da bıraktık“ demesindeki amaç nedir?
Korkuyu Kerbela’da bıraktıran, Pir Imam Hüseyin’in onurlu duruşudur.
Kerbela katliamı aradan asırlar da geçse tarih olarak unutulmayacak kadar derin, anlamlı ve öğretici olmuştur. Iyi ile kötünün, Mazlum ile zalimin, Onur ile onursuzluğun, Aydnlık ile karanlığın hesaplaşmasıdır.
Kerbela’da Pir Imam Hüseyin varolmayı, iyiliği, doğruluğu, mazlumluğu, direnmeyi, insanlık onurunu ve sorumlu davranmayı temsil etmiştir.
Pir Imam Hüseyin’in Yezid’e, „Ne dir ki biat etmek, boyun eğersin olur biter. Ancak boyun eğmeyenlerin hali ne olacak? Işte ben de, boyun eğmeyenler için sana biat etmiyorum“ buyurmuştur.
Hüseyin Inan’da ülkesinde yaşanan adaletsizliğe, haksızlığa, bağnazlığa, vs. susabilirdi veya sorumsuzca davranabilirdi. Fakat Pir Imam Hüseyin gibi sorumlu davrananları, susmayanları, boyun eğmeyenleri düşündüğü için darağacını boylamıştır ve davası için serini vermiştir.
Bu duruş, Hüseyinlerin duruşudur. Yaşanması mümkün olan dünyayı, yaşanmaz hale getirenlere boyun eğmeyenlerin, susmayanların, sorumlu davrananların duruşudur. Dolayısıyla insanlık davasına inananların duruşudur.
Selam olsun Hüseyinlere, insanlık davası için serini verenlere…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Hayatı sevdiren ve ona bağlayan unsurlar nelerdir?
-Hayat neden sevilir ve hayatın değeri nedir ne değildir?
Hayat, doğum noktaından Hakk’a yürüme yani ham ervahlıktan olgunlaşma noktasına kadar ki sürecin adıdır. Bu süreç içinde her insanoğlunun kendini bulması, kefş etmesi, anlaması, pişmesi, olgunlaşması ve kendi özüyle tekrardan buluşmasıdır. Yani hayat, bir yaşam döngüsüdür.
Hayat ile yaşam ilişkisine baktığımızda hayat bir zaman süresidir ve yaşam ise, bu sürenin nasıl kullanılğıdır. Insanoğluna tanınan o süre içinde ne yapmış, nasıl geçirmiş, neler yapmış, ne gibi iyilik veya sevaplar işlemiş, vs.
Kimileri hayatı tam manasıyla yaşarken kimileri yaşayamaz, kimileri ham ervahlıktan kurtulurken kimileri de ham ervahlığın batağında yok olup gidiyorlar.
Bu durum günümüz insanı açısından baktığımızda insan hayatı her yerde ucuz, insanca yaşamı sürmek pahalı olmuştur. Diğer bir deyimle insanın kalitesi düşmüş yani klitesizleşmiştir.
Hayatı sevdiren etkenler insanın kendi huzuru ve mutluluğu için aklının gücüyle yaratmış olduğu imkanlardır.
Insanların bireysel hayat için yaşamın anlamına, mana ile amacına sahip olunması, sosyal ilişkilerin güçlendirimesiyle birlikte kişiye öz güven kazandırır ve hayat umudunu artırır.
Toplumsal olarak da kollektif yaşama ruhuna sahip olunduğu zaman birlikte yaşamayı kolaylaştırır. Yani paylaşımcı olmayı, yardımcı olmayı, sahiplenmeyi, yani hayat ile yaşamın her alanında birbirini Hızırı olmayı başarmaktır.
Insan hayatta fakat hayatı yaşıyamıyor. Hayatı yaşamak istiyor fakat aklı olgunlaşmamıştır, aklını olgulaştırmak istiyor fakat okuma, araştırma, sorgulama zahmetine katlanamıyor.
Dolayısıyla insanı hayat bağlayan, yaşama umudunu artıran unsurlar insanın ailesidir, işidir, yardım severliğidir, toplumsal düşünüp üretimde bulunmasıdır, pozitiff bir düşünceye sahip olmasıdır, vs. tüm bunların olabilmesi için sağlıklı bir yapıya ve kişiliğe sahip olmak gerekir.
Sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yaşam için de ham ervahlıktan kurtulup olgunlaşmak adına okumak, araştırmak, sorgulamak, yargılamak, vs. gerkir.
Olgunlaşan bir akıl doğruyu, faydalı olanı yapar ve hayatı kolay kılar. Ne yazık ki insanların çoğu hayatını kolay kılmak isterler fakat rahatlıktan da vaz geçmiyorlar.
Sonuçta tembel tembel oturmak, Allah kerimdir demek, yaradan Allah rıskımı da verir demek, çalışmadan geçinmek, dilenci konumuna gelmek, vs. bunlara sahip bir düşünce hayatı kolay kılmaz. Tam tersine ceheneme çevirir.
Huzurlu yaşamak insanın cennetidir, yokluk, sefalet içinde yaşamak ise cehennemdir. Dolayısıyla cennette ve cehennemde yaşamak insanı kendi elindedir ve aklın olgunluğuna bağlıdır.
Huzurlu, mutlu bir yaşam yaşayabilene aşk olsun…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=
Yol, Pirsiz ve talipsiz değildir…
Yol, Pir ve talip ilişkisi nedir?
Yol nedir?
Yol, doğuş noktasından Hakk’a göç noktasına kadar ki yaşam sürecidir. Bu zaman süreci inanç, ibadet, usul, düzen, adet, kültür, gelenek, görenek, vs. olgularının tümüdür. Dolayısıyla insanoğlu, bu olgulara göre kendi manevi hayat tarzını geliştirip yapılandırmıştır.
Yol önderliği nedir?
Alevi inancında, manevi hizmeti yürütenler Seyyidlerdir. Seyyidlik kurumu Mürşid, Pir ve rehberden ibarettir.
Seyyidler, Seyyidi Saadet Evlad-ı Resul soyundan ve Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra ana evlatları olan Imamların evlatlarıdırlar. Seyyidlere aynı zamanda “Ocakzade de” denilir.
Dolayısıyla Alevilikte önemli bir konuma sahip olan Seyyidlik kurumunun yürütücüleri olan kişilerdir. Seyyidlerin hizmeti Muhammed Ali yoluna ikrar verip yola talip olan insanları Alevi inancınının ilim irfan ilkelerine göre aydınlatır, eğitir ve irşad ederler.
Taliplik boyutu nedir?
Talip, Ocakzade olmayan yani Peygamber soyundan gelmeyen bütün Aleviler için kullanılan bir tanımdır ve her talip, bir Pire bağlıdır.
Talip, Hakk ile hakikatın ilim irfanını talep eden, istekli, istiyen anlamına gelir. Muhammed Ali yoluna talip olmak, ikrar yani söz vermekle başlar.
Alevi yolunda, ikrar vermedeki amaç; Kal-u Bela’dan yani Ruhlar aleminde “evet” demekten beri verilen ikrarı hatırlatmak diğer bir deyimle ilk ikrara göndermedir. Dolayısıyla yola girmek isetyen yani talip olmak isteyen kişinin isteyerek, gönülden inanıp cemde pir ve toplum huzurunda söz vererek yolun kurallarını, ilkelerini yerine getirmekle mükelleftir. Burdaki amaç; Kötüklüklerden arınarak iyi, faydalı ve uyumlu insan olmaktır. Ve manevi anlamda, yeniden doğuş demektir.
Talip olan kişi, yılda bir kere Pir huzuruna çıkarak görgüden geçmesi gerekir. Buna “Mute kable” denir. Mute kable, ölmeden evvel ölmektir yani Hakk’a yürümeden önce manevi hesabını Pir huzurunda vermektir. Alevilikte inanç önderliği yol gösteren, inanç önderi ve hizmetcisidir. Inançsal anlamda talipleri eğiten, öğreten ve irşad edendir.
Sonuç itibatiyle yol, bir bütün olarak elele el Hakk‘a ilkesiyle tanımlanır. Çünkü Muhammed Ali yolunda, her can bir taliptir. Bu bağlamda yol, Pirsiz ve talipsiz değildir.
Aşk ile, Yolun demine Huu…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Edep erkan, anlam ve nitelikleri...
Edep bir taç imiş Nur-i Huda’dan,
Giy o tacı, emin ol her beladan.
Mevlana
Edep, sözlük manası; Güzel ahlak, iyi davranış, haya, utanma gibi anlamlar içermektedir. Dileğimiz, insanların bu kelimenin güzelliği kadar güzel olmalarıdır.
Iyi ahlak sahibi olmak, manevi erdemlik ve olgunluktur. Neden insanlar erdemli ve iyi bir ahlak sahibi olmalı? Çünkü toplumsal bir yaşama sahip olduğumuzdandır (bireysel yaşamlarda durum daha da farklıdır). Toplumun huzur içinde yaşıyabilmesi, birbirine kötülük, fenalık yapmaması içindir. Yaşam süreci içerisinde beraberinde geliştirdiği sınırlı davranışlar, hoşgörü, aşırılıktan uzak durma gibi güzel yaklaşımlardır.
Insan oğlu, zamanla bir noktayı çöze bilmiştir. O da, insanlarla birlikte yaşamak istiyorsan o insanlarla iyi geçinme noktasıdır. Örnek; Bazen hoş olmayan davranışlarla karşılaşınca, önce o kişiyi uyarır ve yanlış davranışından vazgeçirmeye çalışırız. Bu yaklaşımımızla uzlaşma yolunu tercih etmiş oluyoruz ve doğru olan da budur.
Çünkü kötü davranışlar; Huzursuzluğu, geçimsizliği getirir sırrına, mantığına varmıştır. Bu çözümün sırrı „özür dilemek“ kelimesiyle çözülmüştür. Yapılan yanlış davranışlar, istenilmeden söylenen inçitiçi sözlerin sonrası bir özür dilemeyle, incitilen kişinin gönlünü almış oluruz. Demek ki mesele gönül kırmak değil, gönül kazanmak meselesidir.
Ilim meclisine girdim kıldım taleb,
Ilim ta geride kaldı, illa Edeb illa Edeb!
Edeb iledir Nizam-ı Alem,
Edeb iledir Kemal-ı Adem.
Edeb ehli ilimden hali olmaz,
Edebsiz ilim okuyan alim olmaz.
Edebdir kişinin daim libası,
Ededsiz kişi üryana benzer.
Olmayınca ihlas edeb,
Neylesin medrese mektep,
Ne kadar alim olsa da,
Yine merkep, yine merkep.
Yunus Emre
Iyi Ahlak, nitelikleri; Helal kazancından yoksullara yardımda bulunmak, ticarette dürüst davranmak, hayvanlara-bitkilere sevgi ile yaklaşmak, yalan söylememek, doğruluktan ayrılmamak, kul hakkı yememek, kibir-haset ve kinden uzak durmak, anaya-babaya itaat etmek, büyüklere saygı-küçüklere sevgi göstermek, insanlarla iyi geçinmek, güler yüzlü olmak, tatlı sözlü olmak, nezaketli olmak, kendini bilmektir. Bütün bu nitelikleri kendine uygulayıp ve yaşatan kişiler; Hem Allah, hem de kul katında ahlaklı kimselerdir.
Iyi ahlaka sahip olmanın yolu; Dört kapı kırk makam ilmiyle yoğrularak eline diline beline sahip olmaktan geçer. Dış temizlikten daha önemli olan, ruh temizliğidir; Insanı yüceltir, olgulaştırır ve Kamil-i Insan mertebesine ulaştırır.
Beline sahip olmak; Haram olan cinsel ilişkiye girmemek, harama uçkur çözmemektir.
Yolun kurallarına uymayanlar ağır şekilde cezalandırılırlar. Bundan dolayıdır ki Alevi toplumunda yaygın olan bir ifadeye göre; “Alevi yolu; Kıldan ince, kılıçtan keskindir“ ifadesidir.
Aleviler, kötü ahlaktan arınmak için; Cem meclisi’nde Mürşid, Pir ve canların huzurunda özünü dara çekmesidir. Diğer bir deyimle halkın olduğu yerde, Hakk'la yüzleşmesidir.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Dünya mı insana yoksa insan mı Dünyaya aldanıyor?
Kim kime aldanıyor ve buradaki aldanma neyi ifade ediyor?
Şahı Merdan Ali; “Dünya değildir seni aldatan, sensin Dünyaya aldanan” buyurmuştur.
Aldanmak Dünyanın görünümüne, şekline, biçimine, hayat tarzına, sunulan imkanlarına, nimetlerine, türlü türlü süsüne, zevklerine, vs. kanmaktır.
Konuyla ilgili halk arasında bazı deyimler vardır...
Dünya hayatı sakın seni aldatmasın! veya Dünyanın süsüne püsüne aldanma! veya Aldanma gönül aldanma! vs. Demek ki Dünya hayatı, aldatıcı menfaati zevklerden ve Dünyevi çilvelerden başka bir şey değilmiş.
Aldatıcı zevkler, istekler insanın kendi nefsi emareleriyle alakalıdır. Dolayısıyla zevk ve istekler, aşırı doyumsuzluluktur. Yani biri ikiye, üçe dörde katlama arzusu ön plandadır. Oysa doğru olan, ihtiyacı kadarına razı olmaktır. Akıl, doğru düşünerek razı olur ancak nefs doymayı kabullenmeyen bir doyumsuzluluk hissidir.
Işin gerçeği, Dünyada ki yani zahiri alemdeki yaşam bir oyundan ibarettir. Yaşamın kendisi bir oyun ve yaratıklar ise, bu oyunun figüranlarıdır. Oyunun kuralına uymayanlar kaybeder, uyanlar kazanır.
Batıni alem ise, oyunu bulan, kuran ve yöneten ilahi gücün kendisidir. O zaman yaratılan tüm figüranlar tekrardan geldikleri özle bütünleşmesi veya bütünleşmemesi kendi ellerindedir.
Sonuçta Oyunun kendisi insanlara değil, insanlar oyuna aldanıyor yani ona uyuyorlar. Demek ki Dünya insanlara değil, insanlar Dünyaya aldanıyor. Aldanan yaratıkların kendileridir.
Kimilerine göre Dünya hayatı sadece bir oyundan, oyalanmadan, nefsani zevklerden
Diğer bir deyimle birileri duygu ile hislerine ve birileri de aklına uyarak Dünya hayatını yaşarlar. Böylece birileri kazanır başarılı olur ve birileri de kaybeder tarumar olur.
Ne mutlu, hayatın manasına varabilenlere…
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Imamların atası ve Imamların tarihteki hizmet simgesi nedir?
Her imamın, kendi hizmetiyle ilgili bir simgesi vardır.
Imamların atasını, Imamları ne kadar tanıyoruz, hakkında ne düşünüyoruz ve tarihteki hizmet konumları nedir?
Veliullah makamının sahibi Şahı Merdan Ali, Imamların atası ve On bir Imam ise, Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra ananın evlatlarıdır.
Dolayısıyla Tarihi olarak sırasıyla Nebilik makamı, Velilik makamı, Imamet makamı, seyyidlik makamı ve Taliplik makamıdır.
1- Şahı Merdan Ali, ilim ile Kamil-i Insan’ın simgesidir.
Hz.Muhammed Mustafa, „Ben ilmin şehriyim, Ali şehrin kapısıdır. Ilim dileyen, kapıya gelsin“ buyurmuştur.
Şahı Merdan Ali döne döne tekrardan Dünyaya gelir. Pir Imam Hüseyin gibi, çağına damgasını vuran Hakk dostlarında zuhur eder. Zuhur eden, Şahı Merdan Ali’nin kendi sıfatı değildir. O’nun düşüncesi, ilmi, güzel ahlağı ve duruşudur.
Şahı Merdan Ali, Allah’ın zahiride tecelli etmesi mükkemel insan ve Kamil-i Insan sıfatıdır. Yani kamilliğin, erdemliğin, olgunluğun bütün sıfatlarını kendinde taşıdığı için Sırr-ı Hakikat kapısına ulaşıp Hakk ile Hakk olan Şahı Merdan Ali, Allah ile beraber olduğu inancı hakimdir.
2- Imam Hasan, barıșın simgesidir.
Imam Hasan, islam toplumunda ki ayrıșmaları, didișmeleri, kavgaları, ikiliği gidermek ve kanlı çarpıșmaların önüne geçmek için barıșı sağlamak istemiștir. Ne yazık ki, Kufe halkının tutarsızlığından ötürü bașarılı olamamıștır.
Imam Hasan, barış her şeyden hayırlıdır diyerek Şam Valisi Muaviye ile yapmış olduğu barış antlaşma şartları…
- Cenab-ı Hakk’ın kelamına uyulması,
- Halkın Hz.Muhammed Mustafa‘nın ahlak adaletine uygun idare edilmesi,
- Muhammed Ali taraftarlarına kötülük yapılmaması,
- Kul hakkına itaat edilmesi ve
- Muaviye’nin kendisinden sonra yerine kimseyi tayın etmeyecektir.
3- Pir Imam Hüseyin, ölüm ve dirilmenin simgesidir...
Kerbela’da ölen, Pir Imam Hüseyin’in kutsal bedenidir. Ancak O’nun kutsal ruhu, aklı, düşüncesi, fikri, duruşu, milyonlarca insanların kalbinde zuhur ederek onların yaşam ağacı olmuştur. Dolayısıyla Pir Imam Hüseyin zulme karşı direnmenin, insanlık onurunun ve başka Hüseyinlerde dirilmenin sembolüdür.
4- Imam Zeynel Abidin, umut ile dermanın simgesidir…
Halkın, umudu ve bilgisizliğin ışığı olan Imam Zeynel Abidin kötü zihniyetin, kötü niyetin, kötü yönetimin, adaletsizliğin, benliğin ve cehaletin dermanı ilim olduğunu, tüm bu kötülüklerin üstesinde gelmenin ilimle mümkün olduğu bilincine varması ve O’nun, halkın içinde bulunduğu karanlığa ilim ışığını tutmuş ve onların karanlığını aydınlatan güneşi olmuştur.
5- Imam Muhammed Bakır, güzel ahlak ve ilmin simgesidir…
Imam Muhammed Bakır günlük hayatını okumak, insanlara ilim öğretmek, onlara iyilikte bulunmak, doğru yolu göstermek gibi çalışmalarla geçirmiştir. Neticede kendi ataları gibi yüzlerce kişiyi eğitmiş, onlara doğru yolu göstermiş, yolun ilim irfaniyle irşad ederem insanların güzel ahlak ve ilim bahçesi olmuştur. Dolayısıyla bu güzel ahlaki davranışıyla, halkı mutlu etmiş ve onları da kendinden hoşnut bırakmıştır.
6- Imam Cafer-i Sadık, sorumluluğun simgesidir...
Imam Cafer-i Sadık yolun ilim irfanını toparlaması, belli bir düzene getirmesi, uygulaması ve ete kemiğe bürünmesini sağlamamsı yolun kendisine verdiği sorumluluktandır.
Bu sorumluluğu gereği sayısızca insanların ilim ışığını yakmış ve onların, ilim ummanına dalmalarını sağlamıştır. Bu ilim irfan ummanı, Muhammed Ali ve Ehli Beyt’in ummanıdır. Dolayısıyla Imam Cafer-i Sadık, ilim ve irfanın piridir. O’nun deyimiyle talibini irşad edemeyen bir Pir, gerçek Pir değildir vede onun pirliği kabul değildir.
7- Imam Musa-i Kazım cismi Pak, sahiplenmenin simgesidir…
Başkalarının aklına kölelik yerine özgürce yaşamayı, hür düşünmeyi, hayatı sahiplenmeyi, sorumluluk üstlenmeyi, inancını şekil vede gösterişten uzak yerine getirmeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı, ikilik yerine bir olmayı ve birbütün olarak cehalet bataklığında sürünmek yerine insanların, ilim ile bilim ışığında onurlu yaşamalarını amaçlamıştır.
8- Imam Ali-ül Rıza, adaletin simgesidir…
Emevi Arap kabile reisleri makam kavgasına tutuşurlarken, halk ölüm ile yaşam mücadelesini vermiştir. Kabile hanedanlarının yönetim anlayışı karşısında toplumda yaşanan ayrışmalar, bölünmeler ve halkın içine düştüğü durumdan ötürü, Ehli Beyt adaleti aranır olmuştur. Dolayısıyla halka vermek istediği eğitimi verememiş, irşad edememiş, halk için yapmak istediği hizmeti yapamamış ve halk için kurmak istediği adaleti kuramamıştır.
9- Imam Muhammed Taki, mücadelenin simgesidir…
Imam Muhammed Taki, Emevi ve Abbasi halifelerinin adaletsizliklerine karşı halkın özgürce yaşaması, kendilerini ifade etmesi, toplumun barış, huzur, kardeşce, dostca, eşit haklara sahip, adaletli ve refah içinde onurlu bir yaşam sürdürme mücadelesini vermiştir.
10- Imam Ali-ül Naki, her haliyle örnek olmanın simgessidir...
Imam Ali-ül Naki, Muhammed Ali yani Hakk ve hakikat yolunun yüceliğinin korunması için ilim, irfana yani edep erkana büyük değer vermiş ve kendisi başta olmak üzere, ilim irfanıyla çevresine örnek olmuştur. Çünkü adaletli bir önder, kendi halkının aynası olan önderdir.
11- Imam Hasan-ül Askeri, Hizmetkarlığın simgesidir…
Imam Hasan-ül Askeri, Hakk ve hakikatın taraftarı ve hizmetkarı olmuştur. Çünkü Hizmetkarlık, her insanın karı değildir. Dolayısıyla hizmetin manasına, ruhuna varanlar hizmetkar olabilirler.
Hizmetkar, verilen ikrara bağlı, gönül rızalığı ve hizmet aşkı ile dolu olandır. Iyi niyetli, temiz duygularla, gönül rızasıyla, sağa sola bakmadan beklentisiz ve koşulsuz hizmet anlayışına sahip olandır. Imam Hasan-ül Askeri de, bu anlaıyışa sahip bir inanç önderi olmuştur.
12- Imam Muhammed Mehdi, Mehdiyet inancının simgesidir…
Imam Muhammed Mehdi sahibi zaman, ahir zaman ilminin yani Mehdiyet inancının habercisidir…
Dünyadaki bozuk düzeni yaratan insanların kendisi olduğuna göre, bu bozuk düzeni düzeltecek, adaleti ve hakkaniyeti sağlıyacak olan yine insanların kendisidir.
Bunun gerçekleşmesi için öncelikle insanlar kendi aklını, ilim irfan ile olgulaştırmalı ve rıza şehri felsefesini, kendi aklında gerçekleştirmelidirler. Olgunlaşan bir akıl, yanlış yerine doğru olanı yapar. Dolayısıyla olgunlaşan aklın gücüyle ancak Dünyada Rıza Şehri düzeni, adaleti ve hakkaniyeti gerçekleşebilir.
Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=