Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA



Bakara Suresi, 223. Ayet’i nasıl algılamalıyız?
“Kadınlarınız, size çocuk yetiştiren bir ekinliktir. O halde ekinliğinize dilediğiniz zamanda dilediğiniz biçimde varın. Ancak mutluluğa ermeniz için önceden hazırlık yapmayı ve kendi geleceğiniz için geliri hiç tükenmeyecek hasılat göndermeyi ihmal etmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve O’na, kavuşacağınızı bilin. Rasulüm! Erişecekleri ilahi lutuflarla müminleri müjdele!“ Bakara Suresi, 223. Ayet. Ömer Çelik 

Ayete, zahir ve batın boyutta yaklaşmak gerekir. Söz konusu Ayetin, okunuş hali zahiridir ve okunuş halinin manasına varmak, batınidir. 

Günün birinde, Hz.Muhammed Mustafaya sorarlar. Ya Resulllah! Haram, helal nedir?
Hz.Muhammed Mustafa, sözlü anlatımla insanların anlamıyacağını veya manasına varamıyacağını düşünerek, ahaliye haydi böyle bir gezinelim demiş. 

Mahlenin birinden yürümeye başlarlar. Az bi zaman yürüdükten sonra gürültü, batırdı sesleri yükselmiş. Hz.Muhammed Mustafa, yanındakilere hele şuraya bi bakın orada neler oluyor?
- Adamın biri, içeriye bakar. Içerde donatılmış masalar, masalar da içkiyle birlikte her türlü nimmet söz konusudur. Ancak kimin ne yaptığı belli değilmiş. Biri gülüyor, biri içiyor, diğeri bağırıyor, vs.  

Tamam. Haydi yürümeye devam edelim demiş. Az bi zaman yürüdükten sonra yine sesler yükselmiş.  

Hz.Muhammed Mustafa, yanındakilere hele şuraya bi bakın orada neler oluyor?
- Adamın biri, içeriye bakar. Içerde donatılmış masalar, masalar da içkiyle birlikte her türlü nimmet söz konusudur. Ancak burada güzel bir ortam varmış. Biri konuşurken diğerleri dinlermiş. Biri gülerken diğerleri de birlikte gülerlermiş. Yani nizamlı bir muhabbet varmış. 

Adam Hz.Muhammed Mustafa’nın huzuruna gelir ve olan biteni kendisine bir bir anlatır.
Hz.Muhammed Mustafa ahaliye dönerek işte duyduğunuz gibi, her iki yerde de aynı nimetler vardır. Anacak yukardakiler aşırıya kaçmış, kendilerini ve insanları rahatsız ettikleri için bu haramdır. Aşağdakiler de haddini aşmadan ve kimseyi rahatsız etmedikleri için helaldir. 

Bu örnekte, Hz.Muhammed Mustafa’nın ahaliye yaşattığı Pratik durum Zahiridir ve verilen mesajın manası ise, batınidir. 

Konumuza dönersek ayette verilmek istenilen mesajın manasına varabilmek için Kadın ve Tarla, üretgen konumları gereği bir kıyaslama veya benzetmedir. 

Kadın sizin tarlanızdır!
Ayette ki söz konusu olan, tarlanın konumu nedir?
Kadın ile tarla arasındaki fark nedir?

Tarla, sonuçta toprak demektir ve Toprak; Yaratıcıdır, doğurandır, doyurandır, büyütendir, yaşama gücünü verendir, arındırandır, eğitendir çünkü en büyük öğretmen tabiattır. 

Kadına, „Toprak Ana“ tabiri kullanılmaktadır. O zaman kadın da toprak ana gibi doğurandır, belli bir yaşa kadar ezdirip büyümesini sağlayandır, büyütendir, bakandır, temizleyendir, arındırandır, eğitendir, vs. Bu iki üretgen gücü, yani toprak ile kadını var eden, Allah’ın kendisidir.  

Dolayısıyla Allah’ın yaratmış olduğu yaşam felsefesinde, aile ve toplum yapısı için de kadın, önemli bir konuma sahiptir. Çünkü nesillerin çoğalması, yetiştirilip eğitilmesi ve topluma faydalı insan olmaları kadına bağlıdır. Bu sebepten ötürü söz konusu Allah’ın Kelamı, ekinliğe benzetilmiştir.  

Erkeğin bel suyu tohumdur, kadının ana rahmi tarladır ve doğacak çocuk da biçilen ekindir. Elde edilecek hasılatın iyi ve verimli olabilmesi için önceden belli hazırlıklar, önlemler, tedbirler alınmalıdır. Tarlaya gübre, dırmıklama, dinlendirme gibi önlemler alınırken kadın için de temiz ve sağlıklı besinlerle beslenmesinin sağlanmasıdır. Diğer bir deyimle kadınla sadece şehvet ve cinsel arzuların tatmin düşüncesine takılıp kalmayıp daha yüksek niyetlerle hareket edilmesi vurgulanmaktadır. 

Tarlanıza dilediğiniz şekilde varın…
Burda, esas olan unsur dilemek sözcüğüdür.
Bir insan neyi diler, kötülüğü mü yoksa iyiliği mi?
Tabii ki her insan kendisi için en güzeli ve en makbulu ne ise, onu diler. 

Insanlar; Ektiği tarlada yabani otun büyümesini, ektiği masulün küçük-cılız kalmasını, başakların dolu dolu olmamasını istermi? tabii ki istemez. O zaman kadının doğuracağı çocuklar da eğitimli, medeni-çağın insanı, hayırlı evlat ve faydalı insan olmaları konusunda hassas olunmalıdır. 

O zaman insanoğlu kadının kıymetini, değerini bilmeli ve ona saygılı, hürmetkar davranmasını bilmelidir. 

Dolayısıyla Seyyid Hakkı der ki, bizim nazarımızda;
Peygamber ile alimleri doğurandır kadın,
Cana can katan ve cana yar olandır kadın,
Anadır, bacıdır, hem de yardır kadın,
Dünyayı elinin üstünde tutandır kadın,
Muhabbette, mücadelede, üretimde kadın,
Toprak ana misali üretendir, doyurandır kadın
Tek kelimeyle, insanoğlunun anasıdır kadın.
Allah eyvallah, gerçeğin demine Huu... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevi inancı, kainatın kendisidir…
Alevi inancı, kainatın kendisidir ve içindeki mevcudat ise, onun tamamıdır. 

Evren, kendi çatısı altında yaşıyan mevcudatın birlik içinde yaşamasını mümkün kılan ve o mevcudatı koruyan, kollayan bir çatıdır. Fakat mevcudat, eşittir çatı anlamına gelmez. Çünkü çatının varlığını anlamlandırandır. 

Islam penceresinden bakıldığı zaman batıni olarak Muhammed Ali yolu dolayısıyla Alevilik, bir çatı konumundadır ve çatısı altında yaşıyan diğer ekol, mezhep, tarikat, siyaset, ideoloji, diğer inançları bir bütün olarak hoşgörü felsefesi gereği yaşamalarına tahamül eden, o imkanı sağlayan bir ana çatı konumundadır. 

Duruma baktığımız da bu saydıklarımızın tümü, aleviliğin çatısı altında yaşamaktalar. Ancak Alevilik, bunların çatısı altında yaşamamaktadır.   

Diğer bir deyimle Alevilik, bir ummandır. Dere, ırmak, çay, nehir, deniz, okyanus vs. bunların tümü ummana sığar ancak umman, bunlardan hiç birine sığmaz. 

Muhammed Ali yolu, yani Alevi inancı batıni manada ele alınmadığı zaman o inancı anlamak, ona göre yaşamak mümkün değildir. Çünkü mana itibariyle, yaşamın manasına varmak mümkün değildir.  

Alevi inancı, diğer ekollere, mezheplere, tarikatlara hatta inançlara aynı açıdan veya aynı pencereden bakıldığı zaman Alevi inancının onlardan hiç bir farkı olmadığı görülecektir. Oysaki Alevi inancı, batın inancına ve mezhepler, tarikatlar, ekoller ise, zahir inancına dayanmaktadır.  

Dolayısıyla Alevi inancına, batın penceresinden bakılmalıdır ki onun manasına varılabilinsin. Bu gerçeği dile getiriken diğer inançları, tarikatları, mezhepleri inkar etme anlamına gelmez. Yanılgıların ortadan kaldırılması için, aradaki farkı görüp manaya varmaktır.  

Kısa ve özet olarak Alevi inancında Delil, Çerağ inancı…
Zahiri alemde uyandırılan, yakılan çerağlar, deliller, mumlar, meşaleler, çılalar, vs. hepisi semboldürler.  

Batıni anlamda çerağdaki veya delildeki asıl mana, karanlığı aydınlatan nurdur. En büyük karanlık ise, cehalet karanlığıdır ve bu büyük karanlığı aydınlatacak olan ışık, ilim ışığıdır. 

Hz.Muhammed Mustafa nuru, ahlaki nurdur.
Şahı Merdan Ali’nin nuru, ilim nurudur.
Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali nurları bir olunca, kainatı aydınlatan ol Cenab-ı Hakk’ın nurudur.
Allah eyvallah, gerçeğin demine Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Din ile inanç, asla okumaya karşı değildir...
- Din ile inancın, insan hayatındaki yeri ve önemi nedir.
 

Din olgusu, insanın doğasında var olan bir duygudur. Insanın hayatının tümü değildir fakat insanın hayatında önemli bir yere sahiptir. Temeli ise, sevgi ve muhabbettir.  

Canab-ı Hakk tarafından, Peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırılan maneviyetin ilahi Adalet yasasıdır. Kainattaki bütün varlıkların arasındaki ilişkileri düzene koyan ilkeler getirmiştir. Bu ilkeler aracılığı ile insanların hem maddi yani bedeni olarak hem de manevi yani ruhani(Duygu, his), zihni(Algılama, kavrama) ve kalbi(iç güdü) olarak ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlamaktadır. 

Din kin, cebir, nefret, intikam gibi kötülüğün ve düşüncenin yerine huzur, barış, dostluk ve kardeşliğin hakim olduğu, insanları kötülükten çekip iyiliğe, birliğe ve kemale yöneltmek, gönül huzuruyla yaşamalarını sağlamak, onlara insanlıklarının şerafetini ve insan olarak yaratılmış olmalarının manasını bildirmektedir. Işte Din ile inanç bu değerlerin bütünüdür. 

Şahı Merdan Ali; “Dinle bağdaşmayan bir akıl akıl değildir, Akıl ile bağdaşmayan bir din din değildir” buyurmuştur. Şahı Merdan Ali’nin bu sözünden yola çıkarak olgunlaşmayan bir akıl, erdamleşmemiş bir düşünce, tutum ve davranışları ile ölçülü ve degeli olmana bir insan; Dinin manasına ve insanı insan eden değerlere sahip olmaları mümkün değildir diğer biğr mana ile insanlıktan nasibini alamamışlardır. Alevi dilinde bunlara, cehaletin yoz ve yobazları denilir. 

Allah’ın ilahi kelamına göre; Insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesi, temsilcisidir. Dolayısıyla insanın yeryüzündeki görevi tabiattaki canlıları sahiplenmek, cansızları korumak, doğadaki dengeyi sağlayan ilkelere bağlık kalmakla mükelleftir. 

Kul kuldan razı olursa, Allah ta o kuldan razı olur. Yani  Allah’ın istek ve öğütlerine uyarak ailesinde, çevresinde, toplumda iyilik, güzellik, doğruluk, sevgi, saygı, kardeşlik ve dostluk gibi insanı yücelten değerlerin yerleşmesini sağlayanlardan hoşnut ve razı kalacağı söz konusudur.

Yukarıda anlattıklarımız dini anlamda, olması gerekenlerdir...
Çıkar ve menfaat uğruna dini peşkeş çeken, din adına fetva veren, Allah-u Ekber deyip diri diri insan yakan, kadını insan değerlerinden öteye köle haline getiren, okumayı-yazmayı suç sayan, din adına müzik-sanat-resim yapmayı suç sayan, vs. bütün bunları dinin hükmü olarak algılayan bir zihniyet ne dini ve nede insanlığı bağlamaz.
 

Din ile inanç okumayı, ilim irfan sahibi olmayı, bilim dalında ilerlemeyi ve ilim ile bilim dalında insanlığa hizmet etmeyi yasaklamaz. Çünkü Kur’an-ın ilk Ayeti, oku Ayetidir. Eğer dinin hükmü gereğince okumak, araştırmak, sorgulamak, vs. yasak olmuş olsaydı, o zaman 1. Ayet okumak olmazdı. 

Demek ki okuma yasağı, dinin değil din tücarlarının arzu ve isteğidir. Çünkü okuyan bir toplum, biatçılığı yani kula kulluğu kabul etmez. Dolayısıyla din tücarlarının rıskı kesilmiş olacak ki bunu da asla istemezler.  

Sonuç itibariyele din ile inanç, okumaya karşı değildir. Tam tersine okumaya tevşik etmiştir. Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali ve Alevi inanç önderliği bu ilkenin altını çizmişlerdir. 

Hz.Muhammed Mustafa, “Ilim çin’de de olsa gidin alınız” buyurmuştur.
Şahı Merdan Ali, “Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyurmuştur.

Hünkar Hace Bektaş-ı Veli ise, “Ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” buyurmuştur.
 

Çıkar ve menfaatleri için Din adına yalan söyleyenleri, Allah’ı Allah ile aldatanları Allah islah etsin. 
Hakk ile hakikatin demine Huu...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=



Islam ile Alevi inancı hakkında bazı iddialar…
Iddialar, gerçeği yok edemez. Ancak bilgisizlik söz konusu olunca, o zaman iddialar gerçekmiş gibi algılanabiliniyor. Bu gibi algılamalar, Hakk ile hakikat açısından tabii ki zulümdür. Siz siz olun, Hakk ile hakikate bu zülmü yaşatanlardan olmayın. 

Iddialar ve cevaplar…
1. iddia; Alevilik, islamın özü değildir iddiası.
Islamın dini, insanların manevi ahlak anayasasıdır. Manevi ahlak anayasasının özeti, Eline Diline Beline sahip olmaktır. Bunun amacı da, insanların huzur ve barış içinde yaşamasıdır. Alevi inancının temel manevi ahlak ilkesi ise, Eline Diline Beline sahip çıkmaktır.  

Görüldüğü gibi Alevi inancının ahlak ilkesi, islam dininin ahlak ilkesinin kendisidir. Dolayısıyla Alevi inancı islamın özü demek, doğru bir ifade değildir. Doğru ifade, Alevi inancı, islam dininin kendisidir.  

Bizce, asıl sorun Emevi ve Vahibi gelenek göreneklerini islam dininin esaslarıymış gibi algılanmasıdır. Halk deyimiyle bu yaklaşım, bir pire için yorganı yakmaya kalkmaktır. 

2. iddia; Alaviler köklerini arama iddiası.
Bir kere Aleviler köklerini aramıyor. Çünkü Alevilerin inancı ve verdiği ikrar gereği kökeni bellidir. Belli olmasaydı o zaman ikrar vermeleri de mümkün olmazdı. Ancak günümüzde insanların kendi köklerinin bilincinde olup veya olmama, yaşayıp veya yaşamaları sözkonusudur. 

3. iddia; Insan, konuşan Tanrıdır iddiası.
Insan konuşan Tanrı değildir. Ancak insan O‘nun konuşan, ifade eden dili olmuş ve Allah’ın nitelikleri kendisinde belirmiştir. Kendisine bağışlanmış veriler sayesinde kendini kemalete ulaşmayı başarmış ve kimileri de cehalet bataklığına saplanıp kalmışlardır. Yani konuşan Tanrı denildiğinde, karşınızda bir beşer sıfatın olduğu söz konusu olur ki bu da mümkün değildir. 

4. iddia; Allah‘ı mekanlarda, diyarlarda aramak iddiası.
Aranılan veya aranan insanın kendisindedir, Mekke’de, hac da veya başka bir yerde değildir. Çünkü Allah’ın belirtileri mekanlarda değil, insanın kendisinde mevcuttur. Onun içinde aranılan veya arana insanın kendisinde mevcuttur. Yeter ki farkına varılsın. 

5. iddia; Tanrı insan veya insan Tanrıdır iddiası.
Insanın kendisi Tanrı değildir. Tanrı‘nın kendisine bağışladığı nitelikler sayesinde onunla birlikte veya beraber olması mümkündür. Fakat Allah’ın kendisi olması mümkün değildir. Bunun en güzel örneği, Şahı Merdan Ali’dir. Şahı Merdan Ali, Allah’ın kendisi değildir. O’nun sırrına, faziletlerine erişmiş bir Veliullahtır. Dolayısıyla O’nunla beraber olmuştur. 

6. iddia; Kainat, yoktan var edilmedi iddiası.
Kainatın yaratılışı bir fışkırma değildir. Allah’ın istemiyle ve onun üstün mimarlık gücüyle gerçekleştirilmiştir. Yani ilahi bir gücün hükmüyle varedilmiştir.   

7. iddia; Insan yaratılmamıştır, Tanrı’nın kendisidir iddiası.
Insan, Tanrı’nın kendisi değildir. Tanrı, kendi özünden ona nasip vermiştir. Yani kendi faziletlerinden, sırrından nasip vermiştir. Nasip almak, O’nun kendisidir anlamına gelmez.

Bir resmi düşünelim. Resmin orjinalı ve kopyası aynı mıdır? Elbetteki hayır ve bir değildir. 

8. iddia; Ölüm görünüştedir iddiası.
Varoluş tarihinde hem ölüm, hem de ölümsüzlük vardır. Kamil-i Insan ölmez don değiştirir. Fakat cahil bir mahlukat, ölür yani yok olur. Mesela Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali, Ehli Beyt, vs. bunlar don değiştirmiş ve ölümsüzlük mertebesine ulaşmışlardır. Fakat zalimler, kul hakkı yiyenler, vs. bunlar don değiştirmez ölürler. 

9. iddia; Tanrı ile insan bir olduğu için, eylemleri de ortaktır iddiası.
Tanrı ile insan bir değildir. Çünkü biri yaradan ve biri de yaratılmıştır. Yaradan ile yaratılan nasıl bir olabiliyor ki? Dolayısıyla insan yaptıklarından sadeve kendisi sorumlu ve bedelini ödiyecektir.  

Bunun en güzel örneği Pir Hünkar, üç dotum vardır; Biri evde kalır, biri yolda kalır ve biri de benimle gelir tespitidir. Sonuçta Hakk’ın huzurunda, insanların yaptığı iyilik ve kötülüklere göre mükafaatlandırılacaklardır. 

10. iddia; Insanın Tanrı’ya karşı görevleri yoktur ve tek görevi, sevmektir iddiası.
Insan Allah’ın temsilcisi, halifesidir. Yani Hakk ile hakikatin temsilcisidir. Dolayısıyla temsilcilik sıfatı gereği sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukları Hızır olmak, kurtarıcı olmak, yardımcı olmak, iyilik yapmak, umut olmaktır. Sevgi, muhabbet insanların kaynaşma, birlikte yaşama unsurlarıdır. 

11. iddia; Tanrı bilinir, görülür, duyulur iddiası.
Eğer Tanrı‘nın sıfatı, zatı bilinmiş olsaydı veya görülmesi mümkün olsaydı o zaman bir hükmü olmaz. Bağışlanmış akıl yani düşünme, anlama, kavrama yetisi sayesinde O’nun kelamını algı ve bilinci söz konusudur. Dolayısıyla kimse Allah’ın kendisi olamaz. Ancak O’nun kelamı ve sırlarına erişme yetisi sayesinde birlikte olma imkanı vardır. Bir evlat, kendi babası olamaz. Ancak baba, kendi evladında yaşayabilir. 

Sonuç itibariyle islam ile Alevi inancını anlamak için, Hz.Muhammed Mustafa’nın güzel ahlağından ve Şahı Merdan Ali’ninden nasiplenmek gerekir. Hz.Muhammed Mustafa ile Şahı Merdan Ali’yi anlamadan, sırrına varmadan islamı veya Alevi inancını anlamak mümkün değildir. Yani bir yerde eksiklik kalır.
Aşkı muhabbetimle… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=



On iki hizmetten 6’cı hizmet, Çerağ-Delil hizmetidir
Çerağcının, hizmet görevi…
Çerağ, mana itibariyle Hakk Muhammed Ali nurunu temsil eder. Aynı zamanda yol evlatlarının, kendi ilim irfan ışığını yakmalarını simgeler. Çünkü her canlı, o nurdan hayat bulur ve o nurun enerjisiyle yaşamını sürdürebiliyor.
 

Yolun edep erkanına göre, cemevinde bulunan Çerağ aydınlatma araçlarını hazırlar. Çerağı uyandıran ve dualarını okuyan kişidir. Çerağı temsilen, elektirk lambası yakılması gerekiyorsa onunda hazırlıklarını yapar. 

Çerağ aynı zamada ruhun aydınlanması sağlayan ikrar ışığını, gönüllere huzur veren muhabbet ışığını, zahir batın ilim ışığını, ibadet ışığını, yaşamın ışığını, birlik ve beraberliğin ışığını temsil eder. Bu ışık, Rıza şehri ışığıdır. Bu ışık, ruhun ve bedenin karanlıklarını aydınlatan nurani ışıktır.  

Çerağcının, dar gülbengi…
Allah, göklerin ve yerin nurudur.
O ilahi nurdur yoktan var eden, varlığın ıșığını yakan.
O ilahi nurdur kalplere iman, ruha huzur veren,
O ilahi nurdur insanda, insanı yüksek makama eriștiren,
O ilahi nurdur insanı eğiten, peygamber sıfatına erdiren,
O ilahi nurdur zahir-batın ilmine nail eyleyip, Veli eden,
O ilahi nurdur karanlıktan kurtarıp, hidayete ulaștıran.
O ilahi nurdur evlerde yanan, huzur ve berekenini sunan,
O ilahi nurdur muhabbet ıșığını yakan, gönülleri birleyen,
O ilahi nurdur insanı insana yar eden, canana kavușturan,
Insanı sevgi vasfına, idrak kabiliyetine, manevi olgunluğa ve
Kainatın manasına vardıran o ilahi nura hamd-u senalar olsun. 

Bismişah, Allah Allah!
Çerağı ruhşan, Fahri Dervişan,
Zuhuri iman, Himmeti piran,
Pire Horasan, küşad-i meydan,
Kuvve-i Abdalan, kanuni evliyan,
Verelim Muhammed Mustafa’ya ve Ehli Beyt’ine salavat.
 

Hz.Muhammed Mustafa’ya, Keremler Şahı Ali’yyün Veliullah’a ve
Ehli Beyt’ine dua ile selam olsun. Onlara esenlikler eyle ya Cenab-ı Hakk!
Şahı Merdan Ali’den üstün Veliullah, Zülfikar’dan üstün ilahi Adalet yoktur.  

Yaradanın kutlu nuru aşkına; Ya Allah, ya Allah, ya Allah! Nur ola sır ola.         
Nübüvvetin aydınlık nuru aşkına; Ya Muhammed, ya Muhammed, ya Muhammed! Nur ola sır ola.
Velayetin arıtıcı nuru aşkına; Ya Ali, ya Ali, ya Ali! Nur ola Sır ola.
Allah Allah, Hakk eyvallah. Kabul ve makbul ola… 

Pirin, Çerağcıya dar gülbengi...
Bismișah, Allah Allah!
Allah’tan bize ulaşan çerağımız sonsuza dek klavuzumuz olsun,
Çerağımız yansın yakılsın;
Allah’ın nuru aşkına,
Peygamberlerin nuru aşkına,
Velayetin nuru aşkına,
Seyyide Fatma-tüz Zehra ananın nuru aşkına,
Ehli Beyt’in nuru aşkına,
Cümle Erenlerin, Evliyaların aşkına,
Yolumuzun, birliğimizin, dirliğimizin aşkına.
Hazır gaip, zahir-batın cem erenlerinin nur cemalleri aşk ola.

Cenab-ı Hakk, cümlemizi Ehli Beyt’in șefaatine nail eyleye.
Hizmetiniz kabul, muradınız hasıl ola. Eliniz, gönlünüz incinmeye.
On Iki Imam hüsnü rızası üzerinizde hazır ve nazır ola.
Hakk Muhammed Ali utandırtmaya, cehennem narına yandırmaya.
Bozatlı Hızır, yar ve yardımcınız ola.
Erenler demine, Evliya keremine, gönül birliğine Allah eyvallah.
Dil bizden, kabulü Cenab-ı Hakk’tan ola.

Allah Allah, Hakk eyvallah. Kabul ve makbul ola… 

Çerağları sırlama hizmeti…
Çerağcının, dar gülbengi.
Bismișah, Allah Allah!
Esirgeyen, bağıșlayan Allah’ın nuru aşkına ya Allah, ya Allah, ya Allah!
Nübüvvetin nuru așkına ya Muhammed, ya Muhammed, ya Muhammed!
Velayetin nuru așkına ya Ali, ya Ali, ya Ali!
Allah Allah, Allah eyvallah. Nefes Pirdedir... 

Pirin, Çerağcıya dar gülbengi…
Bismişah, Allah Allah!                                                                                                        
Vakitler hayır, hayırlar dem ola,
Şerler def, hizmetiniz kabul ola,
Muradınız hasıl, gönlünüz pak ola,
Erenler, Evliyalar haldaşınız ola,
Sırladığınız Çerağlar, gönüllerde zuhur ola.

Hakk ve hakikat yolunda, inayet ışığınız ola.
Sonsuza dek insan ve insanlık alemine klavuz ola.
Uyandırıp sırladığınız Çerağların hakkı için,
Cenab-ı Hakk yardımcınız, Muhammed Ali gözcünüz, bekçiniz ola,
Gönül birliğine, muhabbet demine Allah eyvallah.
Hizmetiniz kabul, hizmet aşkınız daim ola.
Allah Allah, dil bizden kabulü Cenab-ı Hakk’tan ola… 

Nur suresi 35-36…
Allah, göklerin ve yerin Nur'udur.
Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. 

Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah her şeyi bilmektedir. Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah-akşam O'nu tespih eder.
Gönlünüz ve ruhunuz, ilim ile irfan nuruyla aydınlansın... 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Şahı Merdan Ali, mazlumların umudu olmuştur…
Şahı Merdan Ali, zahiri alemde; Bir ana ile bir babadan zuhur etmiş ve yaratılış itibariyle, bir beşer insandır. Batıni boyutta ise, Evliyadır, Kamil-i Insandır ve Allah’ın sırrına mazhar olmuş, bir Veliullahtır.
 

Şahı Merdan Ali yaşamın her döneminde zalimin, zulmün, haksızlığın ve zalimlerin karşısında bir adım geri atmadan döne döne mücadele etmiştir. Masum ile mazlumun umudu olmuş ve onları sahişplenip korumuştur. Yetimlere, fakirlere, kölelere sofrasını ve yüreğini açan, Hakk ile Hakaniyeti, adaleti en güzel şekilde temsil etmiş, şefkat ile merhametin en güzel örneği olmuştur.   

Şahı Merdan Ali ve Hayber kalesi…
Haydar-ı Kerrar, Sahı Merdan Ali'nin en güzel vasıflarından biridir.
 

Hayber adı verilen kale, Yahudiler tarafından kullanılan masum ile mazlum insanlara zulüm edip köleleştiren Yahudi, Emevi ve Abbasi hanedanlarının saltanatlarını sürdürdükleri insanlık alemine fitne ile fesatın yayıldığı yerdir. 

Hz.Muhammed Mustafa, insanlık alemine yapılan baskı, zulüm ve köleliğin son bulması için uyarıda bulunmuştur. Hz.Muhammed Mustafa’nın uyarısı dikkate almayan kötü zihniyetli Emevi Arap saltanat hanedanları, halka karşı baskı ve zulümlerini devam etmişlerdir.  

Hz.Muhammed Mustafa, masum ve mazlum insanların kurtuluşu için sefer başlatmak zorunda kalmıştır. Bu seferberlikte, Resulün yanında bulunan sözde islami topluluğun içinde din önderliği yapan bazı şahsiyetler de bulunmuşlardır. 

Hz.Muhammed Mustafa, Heyber kalesinin fethi için kendisiyle gelen sözde din önderlerini görevlendirmiş ancak hiç biri başarılı olamamıştır. Yani Heyber kalesini Feth edememişlerdir. Bu başarısızlığın sebebi olarak da, birbirlerini suçlamışlardır. 

Hz.Muhhammed Mustafa, son konuşmasında; "Yarın, buraya öyle bir er gelecek ki Kerrar olacak firar olmayacak" buyurmuştur. Bu konuşma üzerine, hazır bulunan toplum sorar:"Ya Resulullah Kimdir bu er, bu yiğit?"  

Hz.Muhammed Mustafa; "Adı, Haydar‘dır. Haydar-ı Kerrar.
Yüce Allah, O‘nunla ve O da, yüce Allahl‘a beraberdir. Masum ile Mazlumun kurtuluşu, zalimlere korkudur.
 

Şahı Merdan Ali, ertesi günün sabahı savaş meydanında Hz.Muhammed Mustafa‘nın huzuruna varır. Hz.Muhammed Mustafa, zafer sancağını, Şahı Merdan Ali'ye verir. Bu duruma şahit olan bazı başarısız kişiler, Şahı Merdan Ali'yi kıskanmışlardır.  

Hz.Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Ali’ye destur verdikten sonra Şahı Merdan Ali Heyber kalesine doğru yola koyulur. Hayber kalesine varınca ya Allah deyip, şehadet parmağıyla kalenin kapısını yıkar. Tekrarında yüce Allah’ı zikrederek Allah’ın ilahi kudretiyle, zalim ve zulümkarlarla birlikte Hayber kalesinin en büyük savaşcılarını yenilgiye uğratmıştır. 

Şahı Merdan Ali’nin, Heyber kalesini Feth etmesiyle masum ve mazlum insanlar kurtuluşa ermişlerdir.  

Sonuç itibariyle Sahı Merdan Ali'nin, zalimlere karşı gerçekleştirmiş olduğu bu zafer duruşlu, ikrarlı, itikatlı ve adaletli yaşamanın zaferi olmuştur. 

Ne yazık ki, Şahı Merdan Ali zalimlerin zulmünden, kölelikten kurtarmış ve özgürlüğe kavuşturduğu toplum tarafından ihanete uğramış ve yanlız bırakılmıştır. Aynı toplum, Kerbela da, Şahı Merdan Ali’nin oğlu Pir Imam Hüseyin’i de yanlız bırakmıştır.  

Kalbi doğrudan yana ancak zalimin kılıcına boyun eğen zihniyetin ihaneti, günümüze kadar devam ettirmektedirler. Maalesef ki günümüzde de Muhammed Ali bendesi ikrarsız yaratıkların hakaret, yalan ve iftiralarına maruz kalmışlardır. 

Şahı Merdan Ali;
* O hem evvel, hem ahirdir.

* O hem arı, hem de arıtıcıdır.

* O hem zahir, hem de batini bir Ilahi sırdır.

* O, hakkında yüzyıllardır “Sırrı hakikatına eremedik” denilen Veliyullahtır.

* O hem yaratanın nuruna ulaşmış bir ulu evliya, hem de yaratılmış bir beşer kuldur.

* O, hem olağanüstü bir bilgi ile donamış bir filozof, hem birikimini toplumu ile paylaşan bir bilgedir.
 

Şahı Merdan Ali’nin, sıfatları ve manaları…
* Ali; Yüce, ulu, onurlu ve onur bakımında en üstin kimse,

* Ali’yyel Murteza; Allah’ın rızasınız kazanmış faziletli, erdemli, seçkin kişi,

* Bab’ul Ilim; Ilim kapısı.

* Emir-ül Müminin; Müminlerin emiri, başı,

* Ebu Hasan; Hasan’ın babası,

* Ebu Turab; Toprağın Babası, nefsi emarelerden arınmış Engin gönüllü kimse.

* Esedullah; Allah’ın aslanı,

* Haydar-ı Kerrar; Yürekli, yılgınlık göstermeyen, korkusuz adam,

* Kur’an-ı Natık; Konuşan Kur’an. Yani zahiri alemde Akllah’ın konuşan dili manasındadır.

* Keremallah-u Veche; Allah’ın yüzü-tecellisi, ululuk, soyluluk,

* Murteza: Seçilmiş, makbul, beğenilmiş. Allah’ın razı olduğu kişi.

* Haydar; Zahiri anlamda Cesur, kahraman, gürbüz ve yiğit adam. Yani Yiğitlerin Şahı, yiğitler yiğidi, bilgeler bilgesi,

* Şahı Merdan; Yiğitliğin, mertliğin, bilgeliğin başı,

* Şiri Yezdan; Allah’ın aslanı,

* Şahı Velayet; Veliliğin başı, emiri.

* Şahı Evliya; Evliyalar başı, emiri,
 

Hz.Muhammed Mustafa’ya, Keremler Şahı Ali’yyün Veliullaha ve Ehli Beyt’ine dua ile selam olsun. Onlara esenlikler eyle ya Cenab-ı Hakk!
Ali’den üstün Veliullah, Zülfikar’dan üstün ilahi adalet yoktur.
 

Ehli Beyt düşmanı ikrarsızlara diyecek tek sözümüz, yüce Allah sizleri islah etsin olacaktır. Aşk olsun ikrarını bilene, yolunu sürene. 
Aşk ile, Şahı Merdan Ali demi devranına Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


O’dur, nimetlerle kullara bağışta bulunan...
Hamd Allah’a ki kısmak, vermemek, nimetini çoğaltmaz; Vermek ve çömertlikte bulunmak, hayrını lütfunu azaltmaz. Çünkü O’ndan başka her verenin nimeti azalır ve O’ndan başka her vermeyen kötülükte kalır. Demek ki insanların sorumluluğu paylaşmak, yardımcı olmaktır. 

O’dur nimetlerle kullara bağışta bulunan; O’dur nimetlerin faydalarıyla onları faydalandıran. O’dur ihtiyaçlarından fazla veren, haketmediklerini lütfeden, halk ayali sayılır O’nun, O’dur rızalıklarını vermeyi vaadeden; O’dur rızıklarını takdir eyleyen. Insanlar, Allah’a şükretmeli ve şükranlığını dile getirmelidir. 

Kendisine yönelenlerin yollarını, O’nun nimetlerini dileyenlerin hareketlerini apaçık bildirmiş ve belli-beyan anlatmıştır. Kendisinden isteyene karşı ne kadar cömertse o kadar cömertlikte bulunur. Yani insanlar gönülden, kalpten nimmetleri veren Allah’a yönelmelidir. 

Öyle bir evveldir ki O’ndan önce hiçbir var yoktur; Öyle bir ahirdır ki O’dan sonra hiçbir var yoktur. Gözbebeklerini, zatını görmekten künhünü anlamaktan aciz kalmıştır. Zatına nisbetle bir çağ yoktur ki halden hale dönsün, bir mekanı yoktur ki ordan ayrılıp bir başka yere gitmesi mümkün görünsün. Insanların ruhen ve kalben teslim olunması gerekmektedir. Gönülden yönelmeyince, varılması mümkün değildir. 

Dağlardaki nedenler ne kadar soluk alıp veriyorlarsa, denizlerdeki sedefler ne kadar ağız açıp gülüyorlarsa, onların sayısınca gümüş ve altın bağışlasa, inciler saçsa, mercanlar devşirip verse, gene de bu bağış, cömertliğine tesir etmez, katındaki hazineler bitmez; katındaki bütün halkın dileklerine yetecek nimetler öylesine mevcutur ki tükenmez de tükenmez. Karşılık beklemeden yalvarmak, sorumluluğunu yerine getirmek ve teslim olmaktır. 

Çünkü O, öyle bir cömerttir, öyle bir vericidir ki, isteyenlerin istekleri nimmetini azaltmaz; Israrla dileyenlerin dilekleri O’nu nekes kılmaz. Bir bak da gör, Kur’an, O’nun sıfatlarından sana ne bildiriyorsa ona uy ey soru soran, O’nun doğru yolu gösteren ışığı ile ışıklan. Allah’ın kelamını, öğütünü bildiren, teblig eden Peygambere uymak ve yaşamak gerekir. 

Yokluktan, yoksulluktan kurtulmak...
Burada ki yoksulluk, Ahlak yoksulluğudur. Dolayısıyla insanların Hz.Muhammed Mustafa’nın peygamber olarak gönderilmesinden önceki hallerini anlatmaktadır.

Hidayet, gerçekten de bilinmez olmuştur. Şeref, soya sopa bağlıymış. Üstünlük ancak kahırla, zulümle elde edilirmiş. Elle yapılan putlara kulluk etmek, fakat istenilen elde edilemezse onlara hakarette bulunmak adet imiş. Ilk kız çocuğu olanın onu, diri diri gömmesi, şerefini korumak için bir kural, bir sorumluluk imiş.  

Kölelik, cariyelik bir geçim vasıtasıymış, hürriyet adı anılmaz bir mefhummuş; fazilet bir muammadan ibaret imiş; Batıl inançlar herkesçe kabul görülüp istenmiştir. Arap yarımadası bu halde olmakla beraber yeryüzünün başka tarafları da sapkınlık içindeymişler. Musevilik, ırk üstünlüğünü güden, ahireti düşünmeyen, düzeni, başka milletler hakkında mübah sayan bir din haline gelmiş,  Hirıstiyanlık, putperestlik olmuştur.  

Temizliğin adı, şanı yokmuş. Din namına ahlaksızlık ve zulüm herkesi bezdirmiştir. İşte böylesi bir dönemde Hz.Muhammed Mustafa insanlara peygamber olarak gönderilmiş ve insanların manevi ahlak ışığı olmuştur. 
Hz.Muhammed Mustafa demine Huu...
 

Kaynak: Nehc’ul-Belaga
Derleyen: Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,

=Seyyid Hakkı=



On iki hizmetten 5’ci hizmet, Süpürge-Ferraş hizmetidir…
Süpürgecinin-Ferraşcının, hizmet görevi…
Süpürge hizmeti temizliği, paklamayı, temiz ve pak olmayı sembolize eder.  

Genel anlamda ibadet amaçlı temizlik, ibadet açısından insan hayatını maddi, manevi olarak ele aldığı için, maddi ve manevi temizliğin önemi büyüktür.  

Maddi temizlik beden, elbise ve çevre temizliği söz konusudur.
Manevi temizlik ise, ruhunu her türlü kötülükten arındırıp paklaması gerekir. Meydan temizliği Süpürgeci, maddi temizliği kişi kendisi ve manevi temizlik de Pir tarafından yapılır. 

Dolayısıyla Cem erkanına katılan bir can, önce evinde maddi yani sıhhı temizliğini yani banyosunu yapmalı, temiz elbiselerini giymeli, birlikte yaşadığı insanlardan rızalığını almalı ve Rıza lokmasıyla cem erkanına-ibadetine katıla bilir. Cem erkanında, meydan temizliği Süpürgeci tarafından yerine getirilir. 

Geride manevi temizlik kalır. Bu temizlikte Pir tarafından yerine getirilir. Manevi temizlik ruhun ikilikten, kötü duygulardan, kin, kibirlik gibi unsurlardan arındırılır.   

Dolayısıyla Cem erkanına katılmış olan bu üç temizlik aşamasından geçtikten sonra ruhen, bedenen temizlenip baklandıktan sonra huzur içinde evine dönebilir. 

Spürgeciler-Feraşcılar, meydana spürge çalar. Spürge meydana çalındığında Allah Muhammed ya Ali söyleyerek üç kere tekrarlanır.

Üç bacı meydana gelir, hizmet gülbengi okurlar. 
Spürgecilerin, hizmet dar gülbengi…
Bismişah, Allah Allah!
Üç bacı idik, Gürüh-u Naci idik,
Kırklar Ceminde süpürgeci idik.
Süpürgeyi süpürdü Selman, körolsun Yezid-i Mervan,
Zuhura gelsin Muhammed Mehdi sahibi zaman.
Allah Allah, Hakk eyvallah. Nefes Pirdedir... 

Pirin, süpürgecilere dar gülbengi…
Bismişah, Allah Allah! 
Sahibi Selman, Mülkü Süleyman, kör olsun Mervan,
Zuhur etsin Muhammed Mehdi sahib-i zaman,
Şad olsun On Iki Imam,
Hakk meydanında hizmetin oldu tamam,
Hizmetinizden şefaat bulasınız,
Muhammed Ali himmeti, üzerinde hazır ve nazır ola.
Allah Allah, Hakk eyvallah. Kabul ve makbul ola…  

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Alevilikte inanç-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62 * YouTube, Hakk Dergahı TV kanalımız: https://www.youtube.com/@hakkdergahitv8618 * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241 * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519 * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ * Facebook, Seyyid Hakkı özel sayfamız; https://www.facebook.com/SeyyidHakkiAL/ Aşk ile Canlar...