3. Imam Hüseyin'in Hayatı

3. Imam Hüseyin'in Hayatı
Annesi: Ana Fatıma
Lakabı: Şehid
Künyesi: Ebu-Abdullah
Yüzüğünün yazısı: Tanrı’nın emri olur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 09 Ocak 626
Şehadet yeri ve tarihi:
Kabrinin bulunduğu yer:
Yaşı: 54
Katili: Şimr
Imamet süresi: 11 yıl
Zamanındaki halifeler: Muaviye ve Yezid
Islam tarihinin kara sayfası Kerbela. Ehl-i Beyt dünyasını yasa boğan Kerbela. Hz.Adem’in zürriyeti, Hz.İbrahim’in milleti, Hz.Ismail’in nesli, Islam Peygamberleri Hz.Muhammed’in torunu ve varisi, Şahı Merdan Ali ve Ana Fatıma-i Zehra’nın oğlu Imam Hüseyin’i bir kaşık suya hasret bırakıp, şehit eden uğursuz Kerbela.
Imam Hüseyin, yaşantısıyla, davranışlarıyla, cesaretiyle sadece islam aleminde değil, bütün insanlık için görkemli bir abidedir. İmam Hüseyin peygamberin torunu ve Hz.imam Ali ile Hz.Ana Fatıma’nın ikinci çocuğudur.
O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan Hüseyin adını, Hz.Muhammed verdi. Imam Hüseyin doğduğu zaman, Hz.Muhammed’in kulağına “O cennet çocuklarının efendisi (Seyyid’i) dir.” diye bir ses geldi. Peygamber, Imam Hasan ile Imam Hüseyin’i çok severdi. “bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allah’ım ben oları seviyorum, sen de onları sevenleri sev” diye Allah’a yalvarıyordu.
Imam Hüseyin’in çocukluğu Hz.Muhammed’in derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu durum kısa sürdü. Daha beş yaşındayken dedesi Hz.Muhammed’i; ve kısa bir süre sonra da annesi Ana Fatıma’yı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği muhakkaktır. Daha çocukken birgün ikinci halife Ömer minberde hutbe okurken, Imam Hüseyin’in Ömer’in yanına giderek “Babamın minberinden in ve babanın minberine git” diye çıkıştığı da kaynaklarda yazılıdır.
Üçüncü halife Osman’a karşı gerçekleşen isyanda, Şahı Merdan Ali onu ve abisi Imam Hasan’ı halifenin evine göndererek eve kimseyi sokmamalarını emretti. Isyancılar buradan içeri giremediler, ancak başka bir evden geçerek Osman’ı öldürmeyi başardılar. Bunun üzerine Şahı Merdan Ali, oğlu Imam Hüseyin’i sert bir şekilde azarladı. Imam Hüseyin, babasının halife olmasıyla birlikte Kufe’ye gitti ve babasıyla bütün seferlere katıldı.
Şahı Merdan Ali’nin şahadeti sonrasında abisi Imam Hasan’a itaat etmeyi yeğledi. Çünkü babası ölürken kendisine, abisine uymasını vasiyet etmişti. Ancak abisinin Muaviye’nin hileleriyle zehirletilerek şehid edilmesinden sonra yaşanan gelişmeler Imam Hüseyin’in o zamana kadarki durumunu değiştirdi. Yezid’e biat etmemekteki kararlılığı onun bu yolda sonuna kadar gideceğini gösteriyordu.
Imam Hüseyin’in yaşadığı dönemde zalim Emevi egemenliği hüküm sürüyordu. Emevi ikdidarını kurumlaştıran Muaviye, Imam Hüseyin’in babası Şahı Merdan Ali’yi ve abisi Imam Hasan’ı kendi iktidarı için tehlikeli görmüş ve binbir entrikayla onları şehit etmişti.
Muaviye ölmeden önce çeşitli hille ve tehditlerle halkı oğlu Yezid’e biat ettirmiş; Imam Hüseyin ve bazı ileri gelenler biat etmediler. Muaviye ölünce yerine oğlu Yezid’i tayın etmişti. Oğlu Yezid’e babasının kanlı iktidarını korumak istiyordu. Muaviye, Hz.Muhammed’le yıllarca savaşmış olan, Mekke’li müşriklerin önderi olan bir ailedendi.
Hz.Muhammed’in hicretinden sonraki dönemde islamiyet’in gelişmesiyle beraber bu aile artık müslümanları yenmiyeceğini görünce takkiye yaparakİslamiyet’i seçmişlerdi. Oysa bilinir ki; bu ve benzer ailelerin amacı gelişen islamiyet’in değerlerine sahip olmaktı. Bunlar bu amaçla islamiyet’i benimsediler.
Dolayısıyla islamiyet’in ilk temsilcileri onları, yani gerçek islam taraftarlarını saf dışı bırakıyorlardı. Bu müşrikler günümüze değin sürecek bir çatışmanın tohumlarını o zaman başarıyla ektiler.
Işte sevgili Imam Hüseyin, böylesi bir çağda; ya dedesinin, babasının ve abisinin yolunda gidecekti, yani Hakk yolunu bütün zorluklara rağmen taviz vermeden savunacaktı, ya da müşriklerin temsilcisi Yezid’e boyun eğip, biat edecekti.
Yezid ilk iş olarak babasının yarım bıraktığı bu işi tamamlamak üzere, Velid’e yolladığı mektupta “her ne suretle olusa olsun Imam Hüseyin, ibn-i Zübeyr ve ibn-i Ömer’in biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup, başlarının kendisine gönderilmesini” istiyordu. Iktidar hırsının iştahlarını kabarttığı Emeviler’in yapamıyacakları iş yoktu. Babası Muaviye’nin izinden giden Yezid, gerekirse peygamberin sevgili torununun dahi başını kesmeyi, Ehl-i Beyt’e zulüm etmeye kararlıydı.
Doğal olarak Imam Hüseyin, Yezid’e biat etmedi ve Velid’in çabaları sonuç vermedi. 4 mayıs 680 gecesi kardeşi Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle bütün aile fertleriyle birlikte Mekke’ye gitti. Ayrıca bu sırada Imam Hüseyin’in Mekke’ye gittiğini öğrenen Kufeliler de Imam Hüseyin’e elçiler göndererek Kufe’ye davet ederek kendisini halife olarak tanımaya hazır olduklarını bildirdiler. Kufeliler, Muaviye’nin yönetiminden memnun olmadıkları için imamlığa, yine Ali soyunun getirilmesini istiyorlardı. Bu istek daha çok imamlık hakkının, yani devlet başkanlığının Muaviye soyu hakkı olmayışından ileri geliyordu.
Bunun için Imam Hüseyin’i Kufe’ye çağırdılar. Imam Hüseyin, bu çağrıya uymak zorunluluğunu duydu. Rivayete göre yanında, yüz kişiyle yola çıktı. Bunların arasında çocukları, kız kardeşi Zeynep, Ümme Gülsüm ve torunları da vardı. Kufe, o çağda güney Irak’ta ünlü bir kentti. Babil harabelerinin güneyinde ve Fırat’ın batı kolu üzerindeydi.
Dolayısıyla Imam Hüseyin de amcası oğlu Müslim bin Akıyl’i oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere Kufe’ye gönderdi. Müslim bin Akiyl, Kufe’deki çalışmalarında başarılı oldu ve Imam Hüseyin de bunu üzerine Mekke^den Kufe’ye doğru yola çıktı.
Imam Hüseyin kendisini Kufe’ye gitmekten alıkoymaya yönelik girişimlere “Rüyasında dedesi Hz.Muhammed’i gördüğünü ve başladığı iş, ister lehine ister aleyhine olsun, dönmeyeceğini”söylüyordu.
Bu arada Müslim’in faliyetleri Yezid tarafından haber alınınca, Kufe Valiliğine zalim Ubeydullah getirildi ve Müslim bin Akiyl yakalanarak idam edildi. Ubeydullah’ın Kufe Valiliğine atanması şüphesiz anlamlıydı. Çünkü o, Muaviye’nin Irak valisi Ziyad bin Ebih’in oğluydu. Zalimlikte babasından aşağı değildi. Ubeydullah’ın Kufe Valiliğine atanmasıyla Imam Hüseyin’i davet eden onbinlerce insan, korku ve tehditle sindirildi.
Imam Hüseyin, Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıktığında amcasının oğlu Müslim, Yezid’in adamlarınca öldürülmüştü. Imam Hüseyin kafilesiyle ilerlerken yolda, ünlü Arap şair Ferezdak’la karşılaştı. Imam Hüseyin, ondan Kufe’deki durumu sorunca, Ferezdek; “Halkın kalbi seninle, kılıçları ise Beni Ümeyye (Emeviler) iledir; kaza ise gökten iner ve Allah dilediğini işler.” dedi. Imam Hüseyin de “Doğru söyledin, Allah’ın dediği olur.” dedi ve yola devam edildi.
Imam Hüseyin amcaoğlu Müslim’in, Yezid’in adamlarınca acımasızca öldürüldüğünü yolda öğrendiğinde oldukça üzüldü. Kufelilerin kalleşliği ve dönekliği ortada olduğu, Müslim bin Akiyl’e oynanan oyun herşeyi gösterdiği halde, hatta kendisi için başkoyduklarını söyliyenler dağılıp kaçtığı halde, O, Mekke’den yola çıkan ailesi ve fedakar dostlarıyla, yola devam etmekten çekinmedi.
Hatta ordunun geldiğini haber alan Imam Hüseyin yanındakilere; zaman varken kendisinden, gece ayrılabileceklerini ifade ettiyse de, yanında bulunanlar “hayatları söz konusu olsa bile, o alçaklığı yapmıyacaklarını ifade ettiler.”
Imam Hüseyin, ya başarıya ulaşacak, Islam aleminde eşitlik, kardeşlik ve adelet ülküleri içinde yaşatacak, Yezid’in saltanatına son verecek yada bu yolda boyun eğmeden şehit olacaktı. Işte Imam Hüseyin, bu asil duyguların esiri olarak adım adım Kerbela’ya, her neye malolursa olsun gidecekti.
Burada anlatılan olay, sadece islam tarihinin değil insanlık tarihinin de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturmuştur. Peygamberin, “cennetin efendileri” oldukları söylediği iki sevgili torunlarından Imam Hüseyin’in acımasızca şehit edildiği bu olayı, Emevi yandaşları açılarken nasıl kılıktan kılığa büründüklerini ibret ve hayretle görüyoruz.
Imam Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela Sahrası’na girdiklerinde Kerbela çölünün o sıcaklığında, Imam Hüseyin ve yandaşlarına su verilmedi. Çoluk çocuğun su isteği ile inileyen Kerbela çölü, Yezid’in askerleri tarafından duyulmadı. Fırat ırmağının yanından geçmesine rağmen su verilmedi, bu da Yezid’in ne lahnet bir mahluk olduğunu gösteriyor.
Ve de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. Insanlık değerlerinden yoksun Kufe Valisi zalim Ubeydullah, Imam Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya islam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek yani imam Hüseyin’i şehit etmekti. Çünkü biliyordu ki, Imam Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu.
Sözde müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu, kendi dinlerinin kurucusu olan Hz.Muhammed’in her yönden üstün yaratılış ve niteliğine sahip torunu Imam Hüseyin’e ve onun ailesine saldırıyor ve öldürmeye çabalıyordu. Karşılarındaki bir avuç insan ise günlerden beri susuzdu, hareretten insanların dudakları çatlamış, dilleri kurumuş, bağırları yanmıştı. Fakat karşılarındaki paralı askerlerden insaf yoktu, acıma bilmiyorlardı, kana susamışlardı, şan ve şöhretin esirleriydiler. Meğer insanoğlu, servet, şöhret ve makam için sırasında ne kadar küçülüp, alçalabiliyordu.
Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri: 10 Muharrem 61) günü Imam Hüseyin, son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak onlara hitap etmek istedi. Ancak bu çok kısa etkili konuşma, gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilemedi. Imam Hüseyin’in bu sözlerinin edebi bakımdan da ayrı bir değeri vardır. Allah’a hamd, Hz.Muhammed’e, meleklere ve nebilere selam olsun, sonra şöyle diyordu:
“Peygamberimiz’in kızının oğlu, amcasınınoğlu ben değilmiyim? Şehidlerin efendisi Hamza babamın amcası değilmidir; şehit Cafer Tayyar amcam değilmidir? Peygamber benim ve kardeşim için, “cenneteki çocukların Seyyidleri (efendileri) dir ” dediğini duymadınızmı?”
Imam Hüseyin atını sürerek iki ordu arasında bir yerde durdu ve Yezid’in ordusuna hitaben; “Ey Kufe halkı, benim kim olduğumu ve sonra da vicdanınızın sesini dinleyiniz.
Ben peygamberin torunu değilmiyim? Benim katlim size helal olurmu? Peygamberin hadisini ne çabuk unuttunuz. O, bizler için “Siz, Ehl-i Beyt’in seyyidlerisiniz” diye buyurmuştu. Bunu biliyormusunuz? Ben o büyük peygamberin kızının oğlu, vasisi ve amcazadesi olan zattın oğlu değilmiyim? Şayet bu hadisi unuttu iseniz, içinizde bunu size hatırlatacak kimseler vardır. Benden ne istiyorsunuz?
Medine’de kendi halimde yaşarken beni orada bırakmadınız. Davetnameler göndererek, ricalar ederek, yalvararak beni buraya kadar çağırdınız. Ben sizin bu davetiniz üzerine buralara kadar geldim. Şimdi beni öldürmek istiyorsunuz. Bu akıbete müstehak olabilmek için, ben sizlere ne yaptım? İçinizden birini mi öldürdüm? Yoksa birinizin malını mı gaspettim? Eğer beni sitemiyorsanız bırakın gideyim. Be ne gaddarlık ve bu ne hillekarlıktır....”
Imam Hüseyin’in bu hitabından sonra “cemaat bir ağızdan yaptıklarını inkara kalkıştılar.” Imam mektupları onların önüne koyup böylece inkara mecal bırakmadıktan sonra mektupları ateşe yaktırdı. O zaman Ömer bin Sa’d gelip:
Ey Hüseyin! dedi, bu hiyelerden bir sonuç çıkmaz. Ya Yezid’e biat edersin yahut da ölümü göze alırsın!.... Bu sözleri söyledikten sonra eline bir ok alıp; Ey Kufe halkı, şahit olun ve Ubeydullah bin Ziyad huzurunda da şahitlik edin ki, Imam Hüseyin’le savaşa tutuşan ilk defa ben oldum. Bunları söyleyerek o oku Imam Hüseyin’e doğru fırlattı. Imam Hüseyin sakalını eline alarak:
„Ey Kavim; Allah’ın gazabı Yahudiler’e “Aziz Allah’ın oğludur!” dediği zaman son şiddetini bulmuştu. Ve yine Tanrı’nın kahrı, Hıristiyan kavmine “Mesih, Allah’ın oğludur” dediği zaman, indi. Allah’ın gazabı bugün de size, Ali’nin Ehl-i Beyti’ne kast ettiğiniz için erişmektedir. Bedeninizdeki her kıl, demirine su verilmiş bir hançer olsa “Allah sabırlıları sever!...” emrinden dışarı çıkmam. Ve her biriniz ayrı ayrı bana kast etmek için kin tutan askerlerden olsanız, “Allah sabırlıları sever!...” buyruğunu bırakmam.“
Rivayet ederler ki, Yezid’in askerleri İbni sa’d’ın gayretini gördüğünde ona uyup Imam Hüseyin’i öyle bir ok yağmuruna tuttular ki, atılan oklardan güneş görünmez oldu. Imam Hüseyin bu hucum karşısında suvarilerine dönüp yanındakilere şunları söyledi: „Ey vefakar arkadaşlar ve benim için canlarını ortaya koyan insanlar! Kavgaya kendinizi hazırlayın ki, kanların döküleceği zamandır.”
Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta, Imam Hüseyin’in 23 suvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmış durumdaydı. Imam Hüseyin de az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Imam Hüseyin Miladi, 10 Ekim 680 şehit edildi. Bu arada Ondört Masum-u Pak da şehit edildi.
Çadırlar ve kadınlar yağma edildi, hasta ve yatakta olan Imam Zeynel Abbidin de öldürülmek istendi. Bu kanlı savaşın bitiminde Imam Zeynel Abbidin yatak ve yorganlara sarılarak saklanmıştı. Imam Hüseyin’in şehit edilmesi sonrasında çadıra koşan Şimr “Hüseyin’in bir oğlu daha olacak o, nerde?” diye aramaya başladı. Çadırın bir tarafını arayıp çocuğu buldu. Fakat bu esnada çadırda bulunan kadınlar Şimr’e hücum ederek Zeynel Abbidin’i bu caninin elinden kurtardılar. Bu çirkin savaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Imam Hüseyin’in oğlu Ali Asgar’dı.
Imam Hüseyin’in yanındakilerinden şehit olanlar yetmişiki kişi idi. Imam Hüseyin aldığı onlarca kılıç ve ok darbesi sonucu yaralı düştü. Yezid’in askerleri vahşete doymuyordu. Ve Yezid’in komutanlarından Şimr, Imam Hüseyin’in mübarek keserek bir tepsi içinde Şam’daki sarayında Yezid’e sundu. Daha sonra sevgili imamın başı Şam sokaklarında gezdirildi.
Yezid, ordusunun komutanı, Imam Hüseyin’le şehit olanların başlarını da keserek Vali Ubeydullah’a gönderdi. Imam Hüseyin’in kızları, kız kardeşleri ve çocukları da Kufe’ye Ubeydullah’ın huzuruna getirildiler. Ubeydullah, peygamber’in soyuna karşı davranışı çok çirkin ve kaba idi; kendilerine hakaretler ve tehditler savurdu, hatta Imam Zeynel Abbidi’i öldürmek dahi istedi. Ubeydullah bundan sonra Imam Zeynel Abbidin’in ellerini bağlatıp, Kerbela’da öldürülenlerin kesilmiş başlarını, çoluk çocuğu Şam’a halife Yezid’in yanına girip başarıyı müjdelemiş ve Kerbela savaşının ayrıntılarını anlatmıştı.
Imam Hüseyin’in ailesini getiren kafile Yezid’in sarayına getirilmişti. Kısa süre sonra Ehl-i Beyt kadınlarını Yezid’in huzuruna çıkardılar.
Ehl-i Beyt kadınları, Imam Hüseyin’in kesik başını Yezid’in önünde görünce, feryad ve figan etmeye başladılar. kadınlarla birlikte zincirli bir şekilde Imam Zeynel Abbidin’de Yezid’in huzuruna getirilmişti. Manzaranın dehşetinden Yezid’in yanında bulunanlar bile dehşete kapılmışlar ve bunu açıkça belirtmişlerdir.
Yezid; Imam Hüseyin’i ortadan kaldırdıktan sonra artık rahatlamış sayılırdı. Şimdi Ehl-i Beyt’e yalandan da olsa saygılı davranabilirdi. Derhal Imam Zeynel Abbidin’in zincirlerini çözdürdü. Yezid’in kadınları da, Ehl-i Beyt kadınlarını teselli etmeye çalışıyorlardı. Artık Yezid’in yaptığı kötülükleri ve cinayetleri unutturabilmek için Ehl-i Beyt’e iyi davranıyor, sarayda onlarla konuşuyor, her isteklerinin yerine getirileceğini belirtiyordu.
Daha sonra Numan bin Beşir komutasındaki bir muhafız kıtası eşliğinde onları Medine’ye kadar götürdü. Yezid, Imam Zeynel Abbidin’i uğurlarken şu yalanı bile uydurabiliyordu; “Allah, Ibni Mercame’ye lanet eylesin. Vallahi ben olsaydım babanın her isteğini yerine getirirdim. Lakin kaderi illahi böyleymiş ne yapalım!...”
Ne Allah’tan korkuları vardı, ne de peygamber’den çekinmeleri vardı, ne de utanma biliyorlardı. Şu da muhakkak ki, yeryüzünde Yezid gibi ahlak yönünde düşük insana az rastlanabilir.
Onun bu işleri yapan Eli Ubeydullah ise kötülük ve ahlaksızlıkta, zalimlikte efendisi ile yarış halindeydi. Şunu da bilmek lazımdır ki, Kerbela’da Hakk yolunda kendisinin yüz katı bir orduya karşı duran Imam Hüseyin’in bu kahramanlığına da rastlamak imkansızdır.
Sonuç olarak: Kerbela olayı yüzyıllara damgasını vurmuş hüzünlü bir destandır. Öyle ki, yabancı araştırmacı Gibbon; “Yıllar sonra bile insanlar nerede olurlarsa olsunlar Imam Hüseyin’in bu trajik ölümü en soğukkanlı okuyucu bile üzecektir...” demektedir.
Ama diğer tarafta bakıyoruz ki, Dünyadaki Emevi yandaşları ise; günler geçiyor, aylar geçiyor, yıllar geçiyor, asırlar geçiyor, Aşura denilen bir gün hatırlatılıyor, Kerbela denilen bir olaydan bahis ediliyor, acaba nedir bu Aşura, bu kerbela? diye soran olmadığı gibi, 1400 seneden beri bir gün olsun ne din derslerinde, ne Televiziyonlarda ve nede Diyanet, O günün anlamı ve manası üzerine bir kelime dahi sarf etmemiştir.
Görüyoruz ki, bizlere Kerbela faciasını ve Imam Hüseyin’in şahadetini unutturmak istiyorlar. Gözümüze perde indirmek, ruhumuzu karartmak, uydurulmuş kitaplarla, bizleri Imam Hüseyin’den ve on Muharrem Aşura gününün mateminden Alevi toplumunu habersiz bırakmak istiyorlar Bizleri birbirine düşürmek için, bir olan Aleviliği bölüklere ayırdılar, kimine Alevi, kimine Kızılbaş, kimine Rafizi ve kimine Bektaşi dediler. Ayırmaya çalıştılar fakat başaramadılar. Doğusuyla, batısıyla bütün Alevilerin bir olduğunu hesaba katmadılar, bilmediler ki, Imam Hüseyin aşıkları bir ölürse bin doğarlar.
Imam Hüseyin’in ve yandaşlarının, Kerbela’da böyle feci şekilde katledilmeleri ve Muhammed’in Ehl-i Beyti’nin akla gelmedik şekilde ihanete cüretleri halkı o kadar etkiledi ki, adeta Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Olay diğer bölgelerde duyulunca, halkta Emevilere karşı büyük bir kin ve ayaklanma istekleri başladı. Bu durum karşısında da Yezid’in paralı kulları büsbütün kudurdu. Zulüm yolunda hiç çekinmez oldular.
Bunların tek sorumlusu Hz.Muhammed Mustafa’nın makamını gasp edenlerdir. Bir taraftan “La illahe ilallah Muhammed’en Resulullah” derken diğer taraftan Hz.Muhammed’in çocuklarının boynunu kesiyorlardı, su vermiyorlardı, (“Allahumme salli al Muhammed ve Ali Muhammed”) yani, ey güzel Allah’ım, ben Hz.Muhammed ve onun tertemiz soyu olan Ehl-i Beyti’ne ikrar verdim, sen benden kendisine selam ve rahmet eyle derken, diğer taraftan boynunu vuruyorlardı.
Acaba, serveri Enbiya, Hz.Muhammed Mustafa’nın çiğer paresi, kadınlık aleminin en hayırlısı olan Ana Fatıma-i Zehra’nın yavrusu, Şahı Merdan Ali’nin oğlu, islamın nuru, Ehl-i Beyt’in direği, Imam Hüseyin niçin kıyam etmiş ve neden kendisini ve Resulullah’ın kızlarını, torunlarını Kerbela denilen yerde şehit vermiştir? Niçin, neden acaba?
Allah’ın Resulü Hz.Muhammed’in oğlu, Imam Hüseyin’in kıyamı ilahi bir kıyamdır. Ne bir kavmi, ne bir ırkı, ve nede bir mezhebi’dir. Hiçbir yönden değildir. Imam Hüseyin’in kıyama, zulme, kötülüğe, adeletsizliğe karşı bir kıyam (Ayaklanma, baş kaldırma, karşı gelme) idi.
Imam Hüseyin dedesi Hz.Muhammed Mustafa’nın makam ve mevkisine oturmak ve kirletmek isteyen zalim, diktatorların, insanların üzerinde kuracağı tahaküme karşı kıyam etmiştir. Bunun içindir ki Kerbela, iyiliğin ve kötülüğün saffıydı. Tıpkı Bedir’de, Hendek’te, Uhud’da olduğu gibi. Iki sınıftan biri Hakk Muhammed Ali sınıfı, diğer sınıf ise, Putperestlerin Şeytan ve Ebu Sufyan sınıfı idi.
Ayni şekilde; Kerbela’da görüyoruz ki, biri Imam Hüseyin’in saffı, diğer taraf ise; Ebu Sufyan oğlu Yezid’in saffıdır. Ebu Sufyan, Kur’an’ı, Hz.Muhammed ve Şahı Merdan Ali’yi ortadan kaldırma mücadelesi verirken, oğlu Muaviye de Kur’an’ın yayılmaması için mücadele veriyordu. Oğlu Yezid’e Ehl-i Beyt’i ortadan kaldırmak için mücadele veriyordu.
Yezid’in safı; kötünün, sapıklığın ve saltanatın saffıydı. Bunların gayesi Bedir, Hendek, Uhud, Cemel ve Sıffın gibi harplerde Zülfikar’ın altında can veren yandaşlarının intikamını almaktan başka birşey değildir.
Bizleri, Imam Hüseyin’den koparamadılar, 10 Muharrem Aşura faciasının tarihini değiştirmek istediler, bizimle Imam Hüseyin’in arasına perde çekmek istediler. Fakat bütün bu uğraşlara rağmen 12 Imamlar Yası Matem ayı gelince Imam Hüseyin’i seven Aleviler daha da çoştular, daha da düşmanın yüreğine korku indirdiler. 12 Imamlar Ayı’nı çoşku ile Imam Hüseyin aşkı ile matemini tuttular. Islam tarihinde, 12 Imamlar Ayı içerisinde gerçekleşen bu facia her yıl canlandırılır. Ehl-i Beyt için ağıtlar, mersiyeler okunur ve matem tutulur.
Ey Ehl-i Beyt’e gönül verenler: o günü iyi hatırlayın, hatırlayın ki, Hakk’ın savunucuları ile batıl’ın öncülerini tanıyalım. O günü iyi hatırlayın, hatırlayın ki, zalime karşı durabilelim ve o günü kavrayıp yaşayalım.
Ah Imam Hüseyin
Türbesi üstünü nakş eylediler
Aşık olan canı saz eylediler
Seni dört köşeye baş eylediler
Gel dinim imanim Imam Hüseyin
Çağlar sular gibi akasım gelmez
Şehrine giresim, çıkasım gelmez
Yezid'in yüzüne bakasım gelmez
Gel dinim, imanım Imam Hüseyin
Senin abdalların yanar yakılır
Katarımız On Iki Imam'a katılır
Burda Yezit'lere lahnet okunur
Gel dinim, imanım Imam Hüseyin
Senin Aşıkların semahın tutar
Kadir geceleri çerağlar yanar
Mezhebim Imam-i çafer'e uyar
Gel dinim, imanım Imam Hüseyin
Pir Sultan'ım eydür, erenler nerde
Çalısız, kayasız bir sahra yerde
Kerbela çölünde, kandilde nurda
Gel dinim imanım Imam Hüseyin
Imam Hüseyin’den manalı sözler
» Alim’in nişanelerinden biri seçkin ve güzel söz söylemektir.
» Allah’a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse umduğundan uzaklaşarak, korktuğu şeye yaklaşmaktır.
» Ben ölümü saadet biliyorum ve zalimlere yaşamayı ise zillet.
» Dostun, seni kötü işlerden kollayandır. Düşmanınsa bu işleri seni teşvik ve tahrik edendir.
» İyilik karşısında mükafat, suç karşısında ceza göreceğini bilen bir kimse gibi amel et.
» Kardeşler dört kısımdır: 1-Sana ve kendine yararı olan. 2-Sana yararı olan. 3-Senin zararına olan. 4-Ne sana nede kendisine yararı olan.
» Selamın yetmiş sebabı vardır. Atmışdokuz selamı verenindir, biri ise selamı alanındır.
» Özür dileme gerektiren hareketlerden kaçın. Mümin ne suç işler nede özür diler ama münafık hergün suç işleyip özür diler.
» Hilm (yumuşaklık), bir ziynettir (Süstür). Vefa adamlıktır. Yakınlarlayardımlaşmak nimettir. Kibir (ululanmak) aşağılık birşeydir.
» Acele temek akılsızlıktır. Akılsızlık zayıflılıktır. Aşırı gitmek, çukura düşmektir.
» Tanrı’ya korkarak ibadet edenlerin ibadeti, kölelerin ibadetidir. Birşey umarak ibadet edenlerin ibadetleri, ticarilerin ibadetidir. Tanrı’ya şükredilerek yapılan ibadet, hürlerin ibadetidir.
=Seyyid Hakkı=