Alevilikte Inanç - Seyyid Hakkı sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. Seyyid Hakkı, 1965 Dersim doğumlu ve Ehli Beyt yazarı, Seyyid Seyfettin Ocağı evlatlarındandır. Aşk ile Canlar...
Seyyid Hakkı
Seyyid Seyfeddin Ocağı

ANASAYFA


Alevi görünüp Alevi düşmanlığı yapmak, akıl tutulmasıdır...
Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?
 

Bu nedir, bu nasıl bir nefrettir, bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir akıldır ki özgür iradeyi terk edip nefsini tatmin etmek için başka bir aklın yörüngesine girip Alevi inancını karalamak, Alevileri zan altında bırakmak, Alevi görünüp Alevi düşmanlığı yapmak akıl tutulmasıdır. 

Bu nasıl bir anlayış, nasıl bir saygısızlık ve nasıl bir akılsızlıktır ki Alevi ismi Ali'den gelmiyor, Alevilik islam değil, Aleviliğin On Iki Imamlarla bir alakası yoktur, Alevilerin Arap Muhammed Ali 'yle bir alakası yoktur, bunun gibi daha nice saçmalıklar.  

Ey eşek arıları!
Madem ki Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer, Kazım, Cem Ali, Hasan Ali, Murteza, Fatma, Hüsniye, Gülsüm, Hatice, vs. vs. Bunların hepisi Arap ismi ise ve sizlerde bu isimlere karşıysanız o zaman bir an evvel ismlerinizi değiştirin.
 

Hem Muhammed, Ali, Hatice, Fatma, Kazım, Hüseyin, Hasan, vs. isimlerini taşıyacaksınız diğer tarafta bunlar Araptır bizim Araplarla işimiz yok deyip çığlık atıp ahkam keseceksiniz. Iki yüzlülük, ancak bu zihniyete sahip EŞEK arılarına yakışır.  

Utanın desek utanma yok, Ar edep desek o da yok.
Alevi inancıyla, insanıyla, yoluyla, yordamıyla uğraşacağınıza gidin kendi inancınızı, ateisliğinizi, deizmciliğinizi yaşayın.
 

Yezid zihniyetiyle el ele verip Alevileri karalamaktan, çamur atmaktan, iftira atmaktan, tozu dumana katmaktan onurlanmayı nasılda kendinize yakıştırıyorsunuz? Bir de utanmadan sözüm ona kendinize devrimciyiz, solcuyuz, deyip mangalda kül bırakmıyorsunuz.  

Bu zihniyet, tam manasıyla Keklik zihniyetidir. Nasıl ki Keklik, kendi soyundakilerini çağırarak avcıya vurduruyorsa sizler de Alevi inancını yezid zihniyetine peşkeş çekerek katlettiriyorsunuz.
Allah islah etsin...
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=

Insan, insanlık için ve insanlık da vijdan için vardır…
Birey, toplum için ve toplum da vicdan için vardır. Bu üç kavram, bir bütünü oluşturur.
 

Çünkü bireyin hem kendine, hem topluma karşı bir sorumluluğu vardır ve hem de toplumun genel anlamda vicdanını koruma sorumluluğu taşımaktadır. Dolayısıyla bireysel özgürlük ile gelişim ve diğer tarafta toplumsal ahlak ile sorumluluk arasındaki dengeyi korumak gerekir.  

O zaman insan, insanlık ve vijdan kavramlarının manalarına bakalım…
Insan kavramının manasına baktığımızda genel anlamda insan ifadesi onun varoluşunu, varoluş anlamını ve değerini sorgulayan bir kavramdır. Yani insanın fiziksel bir varoluştan öteye düşünme, idrak etme ve algı yeteneğine, kudretine sahiptir.
 

Dolayısıyula insan, bir birey olarak önce kendi varlığının farkına ve sonra da kendi varlığının bilincine varması gerekir. Diğer bir deyimle ben kimim, neden ve niçin varım?  

Dolayısıyla ben kimim deki gaye, varlığının farkına ve neden, niçin varım ve varlığının bilincine veya namasına varmaktır.  

Insanlık kavramının manası…
Düşünce boyutunda insanın varoluş sebebi, nedeni, anlamı ve manevi değerlerini ifade eder. Bu değerler sevgi, sahiplenme, dayanışma, paylaşma, adalet, huzur, barış, empati, vs. gibi manevi değerleri içermektedir. Diğer bir deyimle insanlık, mana arayışı için vardır.
 

Dolayısıyla insanlık varoluşunu anlamlandırmak, Hakk ile hakikati keşfetmek ve evrende hak ettiği yerini alabilmesi için, ham ervalıktan kurtulup insanlık vasfında yerini almaktır.  

Sonuçta insanlık manaya varmak, erdemli olmak, hayatta kalmak, sahiplenmek, paylaşmak, yaratmak, yaratıcı gücüne sahip olmak için vardır.   

Velhasıl tüm manevi değerlerin, sadece bireyin kendisinde değil tüm insanlıkta yaşaması ve yaşatılması gerekir. Bunun için de iyi bir yaşam veya Rıza Şehri ideali, insanlığın ortak vicdanıdır. 

Vijdan kavramının manası…
Vijdan, insanın kendi iç dünyasındaki rehberidir. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yeteneğidir. Insanın hal ile davranışlarını değerlendirdiği gibi diğer insanlara karşı adaletli ve merhametli olup olmadığını denetleyen içsel bir duygudur.
 

Diğer bir deyimle insanın ahlaki doğrularını fark etmesini sağlayan, aynı zamanda rahatlatan veya rahatsız eden içsel bir duygudur. 

Sonuç itibariyle insanın iç dünyasındaki hem rehberi, hem de yargıcıdır. Hiç bir kimsenin müdahale edemediği, etkileyemediği, sözünü geçiremediği adaletin ve ahlaki sorumluluğun ilahi yargıcı ve muhafızıdır. 

Bu üç kavramın ortak mesajı, önce insan olmaktır...
Insan olmadıktan sonra mevkinin, makamın, rütbenin, saltanatın kişiden başka kime ne faydası vardır? Insan eşittir insanlıktır. Eğer insanlık zarar ederse, o zaman zaten insan da iflas etmiş demektir. Çünkü insanlık bir bütün olduğuna göre, insan da o bir bütünün bir zerresidir.
 

Demek ki insan olmadıktan sonra makamın, mevkinin, rutbenin, ünvanın, vs. hiç bir değeri yoktur. Bunun diğer adı, vijdandır. Unutmayalım ki mesele, vijdan meselesidir.
Aşk ile, ilim muhabbetiyle kalın…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

Hiçbir nesne yoktan var, vardan yok olmaz.
Bu deyimin anlamı, doğanın veya varoluşun sürekliliğini ifade eder.
 

Hiçbir nesne yoktan var edilemez, var olan da yok edilemez. Çünkü maddesel Dünyanın sürekliliğini ve doğal yasaların yani doğal olarak belirlenmiş temel ilkelerin kurallarıdır. 

Dolayısıyla evrende her nesne zerreden meydana geldiğini, zerrenin ise sonsuz olduğundan ötürü özüne dönüşümüdür, bütünleşmesidir ve tekerrür halidir. 

Enerjiyi düşünelim.
Enerji yoktan var edilmediği gibi, yok da edilemez. Ancak şekil değiştirir. Zerreden farklı şekillerde yeni zerreler üretilebilinir. Ancak üretilen zerrelerin özü birdir. Heran kendi özüne veya eski haline dönüşebilir.
 

Tüm yaratıklar, hepisi kendi özünde gizlidir. Ağaç kendi çeğirdeğinde, ot kendi kökünde, tahıl kendi tohumunda, insan kendi spermasında yani canlı yaratıklara ait üreme hücresinde, vs. saklıdır.  

Dolayısıyla günlük deneyim, bilimsel gözlem ve felsefe boyutuyla, büyük bir öneme sahiptir. Özünden gelen tekrardan özüne, aslına döner. Her nesnenin bir aslı vardır.   

Ağaç çiçek açar, çiçek meyve olur. Meyve tohum olur, toprağa düşer ve yeniden ağaç olur. Görüldüğü gibi bu bir döngüdür, kendi kendini yenilemesidir. Doğa, kendi kurallarıyla uyumlu bir sistem olduğu için hiçbir nesneyi yoktan var etmez ve yok etmez. Ancak sürekli değişim halinde olduğundan ötürü yeni bri sıfatta, yeni bir formda, yeni bir şekilde zuhur ederek kendini yeniler. 

Algı boyutunda hiçlik olarak kabul gören, akıl boyutunda ise varlığı söz konusudur. Çünkü yok olmadan var olmak mümkün değildir veya inkar etmeden kabul etmek mümkün değildir. 

Tıpkı Allah’ın evreni veya kainatı zorunlu varlık olarak değil, mümkün varlık olarak yaratığı gibidir. Bilinmek istediği için, zuhur etmiş ve gerek duyduğu için de yaratmıştır. Çünkü bir nesne yarattıldığı zaman onun yaşaması için gerekli imkanları da yaratılması gerekir. 

 O zaman diyebiliriz ki var olan her nesnenin bir aslı yani kaynağı vardır. Varlık veya varoluş, sürekli bir dönüşüm halidir ve kendini sürekli farklı boyutlarda, şekillerde, sıfatlarda yeniler. Aynı zamanda hiçlik, bir yokluk değildir. Varoluşun ötesi, aslına dönüşüdür. 

Bunun gerçeği de yaratılan ve yok olan her nesne başlangıç veya son değildir. Bir oluşum, bir dönüşüm içinde olmasıdır.  

Sonuç itibariyel her nesne, bir amaç için yaratılmıştır. Yukarda da belirtiğimiz gibi çekirdeğin amacı, ağaç olmatır. Bunun içinde ağaç çiçek verir, çiçek meyveye döner, meyve tohum olur ve tohum toprağa düşer tekrardan ağaç olur. Görüldüğü gibi çekirdek, içsel bir potansiyelli gerçekleştirmek için dönüşümü sağlar. 

Her nesne, geldiği öze geri döner ve onunla tekrardan bütüleşir. Bunun en güzel örneği dünyadaki su döngüsüdür.  

Su buharlaşarak atmosfere yükselir, yoğunlaşarak bulutları oluşturur ve sonrasında yağış halinde sıvı madde olarak yeryüzüne geri döner. Tekrardan buharlaşır, atmosfere yükselir, bulut olur ve sonrasında yine sıvı madde olarak yeryüzüne geri döner. Işte bu bir dönüşümdür, kendini yenilemedir ve kendi varlığını sağlamaktır.
Aşk ile, gerçeğin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

Benlik ve benlik kavramı.
Benlik kavramı felsefe, piskoloji ve sosyoloji gibi farklı disiplinlerde incelenen çok katmanlı bir konudur.
 

Benlik.
Benlik, bireyin kendisini bir bütün olarak algılama biçimidir. Kişinin “Ben kimim?” sorusuna verdiği cevabı, kendi iç dünyası, duyguları, davranışları, değerleri ve toplumsal rolleri hakkında sahip olduğu farkındalığı içerir. Benlik biyolojik, psikolojik ve sosyal unsurları kapsayan geniş bir kavramdır ve yaşam boyunca gelişir.
 

Benliği oluşturan veya oluşturabilecek boyutlar.
Öz bilinç: kendinin farkında olmak. Yani düşüncelerinin duygularını etkilediğini fark etmek.

Öz değer-Özsaygı: Kendini değerlendirme, değer vermek: Ben değerliyim düşüncesine varmak.

Öz yeterlik: Başarı inancı: yapacağı işi başaracağına inanmaktır.
 

Benlik kavramı.
Benlik kavramı ise bireyin kendisi hakkındaki düşünce, inanç ve değerlendirmelerinin tümüdür. Yani kişinin kendi özelliklerine dair yaptığı zihinsel tanımlamadır.
Örneğin: “Çalışkan bir insanım”, “Sosyalim”, “Duygusalım” gibi ifadeler benlik kavramının parçalarıdır.
 

Benlik ve benlik kavramı arasındaki fark.
Benlik, tanım olarak kişinin kendisini bir bütün olarak algılayabilmesidir. Hem duygusal hem bilişsel bileşenler ve Benlik kavramı olarak daha çok bilişsel yani inanç ve düşünceleri içermektedir.
 

Benlik kavramının boyutları.
Benlik kavramı çeşitli alanlarda şekillenir.

- Fiziksel benlik, kişinin bedenine ilişkin algılardır.

- Sosyal benlik, başkalarıyla ilişkilerinde kendisini algılayışıdır.

- Duygusal benlik, duygularını yönetme ve ifade etme biçimidir.

- Aile benliği, Aile içindeki rol ile değer algısıdır ve

- Akademik benlik ise, başarı ile yeterlilik algısıdır.
 

Benlik kavramının gelişimi.
Benlik kavramı: Çocuklukta aile etkisiyle, Ergenlikte sosyal çevre ile kimlik arayışı, Yetişkinlikte yaşam deneyimleriyle hem gelişir hem değişir, Başkalarından gelen geri bildirimler, kültürel normlar ve kişisel başarılar benlik kavramını sürekli etkiler. Diğer bir deyimle Benlik, kişinin bir bütün olarak algılamasıdır.
 

Benlik ile ilişkili temel kavramlar.
Benlik saygısı, kişinin kendisine verdiği değer ve kendisini ne kadar beğenip onayladığıdır.

Örneğin kendimle gurur duyuyorum veya başarısız olsam da değerliyim. Benlik saygısı yüksek olan bireyler kendilerini yeterli görürken, düşük benlik saygısı olanlar sürekli eksiklik hissettirebilir. Diğer bir deyimle Benlik saygısı, benlik kavramının duygusal yönü olarak düşünülür.
 

Algılanan benlik, Gerçek benlik ve İdeal benlik.
- Gerçek Benlik, kişinin kendisini gerçekte nasıl gördüğüdür. Örneklersek zaman zaman çekingenim.

- İdeal Benlik, olmak istediği kişi. Örneklersek daha girişken olmak istiyorum.

- Algılanan Benlik ise, başkalarının onu nasıl gördüğüne inancı. Örneklersek insanlar beni soğuk biri sanıyor.
 

Eğer gerçek benlik ile ideal benlik uyumluysa kişi daha mutludur. Aradaki fark çok büyükse kaygı ve özgüven sorunları ortaya çıkabilir. 

Sosyal kimlik.
Bireyin kendisini ait olduğu gruplar veyqa kültür veya toplumsal roller üzerinde tanımlamasıdır.. örneğin benbir öğrenciyim veya ben Türk’üm veya ben bir sporcuyum. Sosyal kimlik, kişinin toplumsal çevre içinde kim olduğunu tanımlar.
 

Özetlersek kavram olarak Benlik ve yorum olarak ben kimim?
Benlik kavramı, kendi hakkımdaki düşüncelerim.

Benlik saygısı, kendime verdiğim değer.

Gerçek benlik, şu anki halim.

İdeal benlik, olmak istediğim hal ve

Sosyal kimlik ise, toplum içindeki yerimdir.
 

Dolayısıyla Alevi inanç öğretisinde Dört Kapı Kırk Makam öğretisi, insanın manevi yolculuğunu aşama aşama olgunlaştırmayı amaçlar. Yani dıştan içe bir manevi yolculuktur. İlk kapı Şeriat kapısıdır. Bu kapı, dış yasalarla ve insanın kendi benliğiyle yüzleşmesiyle ilgilidir. Buradaki “şeriat” kelimesi çoğu zaman yanlış anlaşılır; Alevilikte şeriat, ahlaki disiplin, bireyin kendini tanıması ve toplum içinde sorumluluk alması anlamına gelir. Sonuç itibariyle bu kapıyı tamamlayan kişi, benliğini tanımaya başlamış olur. Aşk ile. 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

Alevilerde, bağlamanın kutsallığı...
Alevilikte bağlama, sadece bir müzik enstürümanı değildir. Aynı zamanda kutsal ve manevi değere sahip bir varlık olarak algılanır. Dolayısıyla Alevi inancında bağlamanın yeri oldukça derindir ve bu kutsallık manevi anlamda tarihsel, kültürel ve inançsal değerlere sahiptir.  

Bağlamanın kutsallıgından ve öneminden öteye; Bağlamayı sadece bir çalgı veya müzik aleti olarak algılayabilirler ve sonuçta bir ensturumentir diyebilirler. Ancak Aleviler, Bağlamayı ve diğer müzik aletlerini bilhasa sazı aynı kefeye koymazlar ve bir tutmazlar. Çünkü Bağlama cemlerimizde, ibadet erkanımızda bizim ile secde ve ibadet yapar. Dolayısiyle ibadetimizin bir parçası olmuştur. Zalimin zülmüne karşı, mazlum ile beraber omuz omuza direniş göstermiştir. 

Alevi inancının yok olmayıp bugüne getiren etkenlerin başında, Bağlama gelir. Diğer bir deyimle; Bağlama, umud, barış, sevgi, hüzün bir nevi Aleviliğin simgesi olmuştur, dili olmuştur. Bağlama; Pir Sultan Abdal elinde direniş sembolü ve yedi Ulu Ozanlar’ın dilinde ilahileşip yol olmuştur, telli kuran olmuştur. 

Alevilikte bağlamanın kutsallığı ve önemi…
Sözün taşıyıcısı olarak bağlama; Düşüncenin, fikirin, sözün, gelenek göreneklerin, yani nefeslerin, Deyişlerin, Duaz-ı Imamların ve gönül muhabbetlerinin taşıyıcısıdır. Zakirler, Hakk Aşıkları bağlama eşliğinde bu öğretileri aktarır. Bu yönüyle bağlama, sadce muzikal değil, öğretisel bir araçtır. 

Zakirlik ve Cem erkanlarındaki rolü…
Cem erkanlarında Zakir, önemli bir konumdadır. Zakir Seyyidin rehberliğinde Cem erkanının ritmini ve duygusunu yönlendirendir. Diğer bir deyimle bağlama, ibadetin bir parçasıdır. Dolayısıyla bu erkanlarda bağlama icrası, herhangi bir dinleti değildir manevi bir ritueldir. 

Bağlamanın manevi anlamı…
Alevi öğretisinde bağlama bazen ağlayan, konuşan, gönüllere hitap eden bir can gibi algılanır ve yorumlanır. Bağlamanın her bir teli, Hakk’tan gelen bir kelama, bir nefese dönüşür.  Dolayısıyla bu anlayışta Hakk’a ulaşmanın, içsel yolculuğun ve manevi yükselişin sembolüdür. Bu bağlamda bağlamaya gösterilen herhangi bir saygısızlık hoş karşılanmaz ve bağlama ele alındığı zaman önce niyaz edildikten sonra seslendirilir. 

Birbütün olarak bağlama bir müzik aleti değil, bir ibadet aracı, öğretinin dili ve mazlumun dili veya sesi olarak kutsal bir yere sahiptir. Dolayısıyla bu kutsallık, hem rituellerdeki rolü hem de Hakk Aşıklarının sözlerini taşımakla kendi sorumluluğunu yerine getirmektedir. Sonuçta bağlamayla çalınan her bir nefes, Hakki le hakikati çağrıştırır. 

Ülkemiz Türkiye’sinde haksızlıklara, zalimin zülmüne maruz kalan Alevilerin, kendi inançlarını kitap ve benzeri yollarda öğrenme imkanı olmamıştır. Bu hak alevi insanının elinden alınmıştır. Işte bu noktada; Kitabın, gazetenin, matbanın, medyanın görevini Bağlanma üstlenmiştir. Yedi ulu ozanlar ve diğer halk ozanları, Alevi ilm irfanını insanlara aktarmışlardır.  

Zalimin zülmünü, yapılan haksızlıkları dahası insanları bu haksızlıklara karşı örgütlemede, harekete geçirmede, bağlama ana görevi yüklenmiş ve iletişim aracı olmuştur. 

Alevi yol ilmi halini, irfanını insanlara aktarmada ve bilgilendirmede yine büyük görevi bağlama üstlenmiştir. 

Alevi Pirleri, mürşidleri bağlamanın teline dokunmadan önce, bağlamaya niyaz olup destur dedikten sonra muhabbete başlarlar. Dolayısiyle buda bize gösteriyor ki, Bağlamayı telli kuran yapan, zalime karşı direniş sembolü yapan, Alevi Ozanları ve Alevi inancıdır.

Ulu Oazanımız Şah Hatayi der ki;
Hakk‘tan bize her dem Hidayet olur
Muhammed Ali’den inayet olur
Saz çalsak Allah’a ibadet olur
Davut peygamberden revabımız var buyurmaktadır.
 
Ulu Ozan Şah Hatayi’nin buyurduğu gibi Bağlamanın tarihi kaynak olarak, Davut peygamber gösterilmektedir.

Bağlamanın bölümleri ve batıni yorumu…
Bağlamanın gövdesi-Teknesi; Kainatı sembolize eder.
Bağlamanın göğsü; Hakk meydanını, Kırklar meclisini sembolize eder.
Bağlamanın Eșiği; Toprak olmayı aynı zamada Zahir alemden batın aleme geçiși sembolize eder,
Bağlamanın sapı; Hakk ve hakikat yolunu sembolize eder,
Bağlamanın klavyeler; Yolun ulularını, din önderlerini sembolize eder,
Bağlamanın burgulukları; Yol evlatlarını, taliplerini sembolize eder,
Bağlamanın telleri; Insanın konușan dilini sembolize eder,
Bağalamanın Tenze ise; Uyumluluğu, marifetliliği sembolize eder.

Notalar ve anlamları…
Do: Dominus. "Mutlak güç"
Re: Rerum. "Olaylar"
Mi: Miraculum.
"Mucize"
Fa: Familias Planetarium "Gezegenler"
Sol: Solis. "Güneş"
La: Lactea Via. "Samanyolu"
Si: Siderae. "Yıldızlar" ("Star" sözcüğü de aynı köktendir.) alıntıdır.
Aşk ile, Telli Kur’an-ın demine Huu… 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı=


Alevi inancında ruhun konumu, anlam ve önemi…
Alevi inancında ruh yani can kavramı, hem insanı var eden öz olarak hem de varoluşun bütünlüğünü sağlayan kutsal bir gerçeklik olarak çok merkezi bir yere sahiptir.
 

Ruh’un konumu…
Aslında ruh nedir? Sorusunun cevabı, bilmiyorum olacaktır. Ancak işin gerçeği, aklımızın algı gücüyle tarif etmeye çalışacağız.

Ruh, yaşamın özüdür. Canlılığı sağlayan, ölümsüz manevi cevherdir. Diğer bir deyimle, bedendeki misafirdir. Yani beden, bir handır ve Ruh ise, o handaki misafirdir. Zamnanı gelince, hanı terk edip gidecektir.    

Ruh, maddi ve manevi olarak çok yönlü kabiletlere sahiptir…
Manevi kabiletlerden bazıları…

Akıl anlamak, vicdan tartmak, Şuur yani bilinç fark etmek, hayal planlamak, vicdan tartmak, hafıza bilgi edinmek ve kalp ise, sevmek içindir.
 

Maddi kabiliyetlerden bazıları…
Kafa ruhu taşımak, el tutmak, kulak işitmek, gözler görmek, dişler çiğnemek ve dil, konuşmak içindir.
 

Kişinin, dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruhtur. Dolayısıyla gelecek yaşamında ödül veya cezaladırılacak olan da ruhtur.  

Allah, Ademin yani insanın cesedini topraktan şekillendirdikten sonra O’na, kendi ruhundan üflemiş ve böylece insan, hayat kazanmıştır.  

Ruh, sözlük manası…
Bedende bulunan yaşamın özü, canlılığı sağlayan, maddesel olmayan ve ölümsüz konumda olan manevi cevherdir.
 

Ruh, inançsal manası…
Insanın kendi özü, maneviyatı. Tekrardan öze ulaştıran, ruhun kendisidir. Varlık Birliği yani Allah, Evren, Insan sistemidir.
 

Belli bir yaştan sonra insan ana, baba, çevresinin etkisinde ve onların fikirlerinin tesiri altında bir yön alır. Sonra beden, nefs ve biyolojik yani kirli madde alemi ile ilişkisini arttırdıkça nefsini duygulara meyil edip onlarla fazla uğraştıkça, cisimleşmeye başlar. Cismani ruhun en tehlikelisi, onun tamamen cisimleşmesidir.  

Tamamen cisimleşen bir ruh, elbetteki helak olur. Dolayısıyla bu gibi ruhlar cezalandırılırken kutsal yani olgunlaşmış, erdemleşmiş ruh ise mükafatlandırılır. 

Ruhun kabiliyetlerinden, bir kaç örnekler…
Şuuruyla kendini fark etmek-farkına varmak, aklıyla idrak etmek-anlamak, vicdaniyle tartmak-karar vermek, hayal güçüyle planlamak-uygulamak, hafızasıyla bilgi toplamak-depolamak, kalbiyle sevmek-sevilmek, vs. Bundan dolayıdır ki kişinin dünya yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulan ruhtur.
 

Dolayısıyla insan öldükten sonra ödüllendirilen veya cezalandırılacak olan bedenin kendisi değildir, ruhtur. Çünkü Allah, yaratıkların cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve böylece yaratıklar hayat kazanmıştır.  

Canab-ı Hakk, insanı iki varlıktan-emanetten var etmiştir…
1. Birinci varlık: Insanın bedeni topraktan yaratıldığı için yeniden toprağa döner ve özüne, yani toprağa karışır.

2. Ikinci varlık: Insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir varlık haline getiren; Maddi olmayan ve ölümsüz unsur ruhtur. Allah’ın emaneti olan ruh, tekrar asıl sahibi olan Allah’a dönecek ve O’nunla bütünleşecektir. Bu nedenle cezalandırılacak ya da ödüllendirilecek olan beden değil, ruhtur.
 

Bu tanımdan yola çıktığımızda, insanın dünyasını değiştirmesinden sonra, beden toprak olurken, ruh ebedi olduğu için, yaşamaya devam etmektedir.  

Ruh hakkında, yapılan bazı yorumlar…
* Mutlu olmak istiyorsak, hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalıyız. (Tolstoy)

* Bizi şartlardan çok, ruh yapımız mutlu kılar. (Voltaire)

* Ruhu öldürmek, cismi öldürmekten daha büyük bir cinniyettir. (Gerhart Hauptmann)

* Insan ruha bakmalı, güzel bir vücutta güzel bir ruh olmazsa neye yarar. (Euripidies)

* Gören, duyan yalnız ruhtur, geri kalan her şey sessiz ve sağırdır. (Epicharm)

* Ruhun da vücut gibi ihtiyaçları vardır. (Rousseau)

* Basit bir ruh mutluluklarla övünür, felaketlerle de yere serilir. (Epicure)
 

Bu manalı yorumlardan çıkarılması gereken sonuç…
Ruhun bedene ve bedenin de canlı varlığa dönüşebilmesi için, ruha ihtiyacı vardır. Dolayısıyla zahir ve batini manada, birbirini tamamlayan iki alemin birlenmesidir.

Aşk ile, Hakk ile hakikatin demine Huu…
 

Ehli Beyt yazarı ve Seyyid Seyfeddin Ocağı evlatlarından,
=Seyyid Hakkı Azak=

 

Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı, sayfamızı önerelim ve yönlendirelim. * YouTube, Hakk Dergahı TV-Seyyid Hakkı kanalımız: https://www.youtube.com/user/YediDeryaSohbeti62; Facebook, Seyyid Hakkı Azak özel sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=61570018628168; * Facebook, Hakk Dergahı muhabbet grubumuz: https://www.facebook.com/groups/244039227002241; * Fcebook, Hakk Dergahı Ilim Irşad sayfamız; https://www.facebook.com/profile.php?id=100057353323519; * WEB sayfamız, Alevilikte Inanç-Seyyid Hakkı; https://www.alevilikte-inanc.de/ Aşk ile Canlar...